Esra GÜREL ŞEN
Köşe Yazarı
Esra GÜREL ŞEN
 

Hukuk Devleti

Müslüme, henüz üç yaşında bile değil. Küçücük bir çocuk hatta bir bebek fakat bir mezarı var Müslüme’ nin. Toprakta elli santimlik bir çukur bu dünyanın ona verdiği. Yaşayamadığı bir hayat, kuramadığı hayaller çünkü hayal bile kuramayacak kadar küçük ve gülümsemesinin donup kaldığı bir fotoğraf karesi ile göçüp gitti bu dünyadan. Dedesi zannettiği biyolojik babasının tecavüzü sonrası kanamadan öldü. Oğlu askerdeyken gelinine tecavüz etmeye başladığı için esasen baba olan dede, şimdi tutuklu. Birkaç yıl önce bir vakfın yurtlarında tam kırk beş erkek öğrenciye tecavüz edilmesi olayına vakfın iktidar partisine yakın bir kuruluş olması nedeniyle örtbas etmek için ki nitekim öyle olmuştur, kadın bakanın, “Bir kereden bir şey olmaz,” cümlelerini kurabilmesi midir bu tür iğrenç ve korkunç olayları bu kadar sık duymamızın sebebi? Elbette sadece bu değil.  Fakat, erk sahiplerinin bu tür olaylar karşısında takındıkları umursamaz tavır verilen cezaların yetersizliği, caniler ceza alsa bile kısa zamanda serbest kalmaları insanları cesaretlendiriyor ve suç işlemeye teşvik ediyor bence.  İki gün önce Kadıköy metrosunda maskesi olmadığı için uyarılan bir adamın kendisini uyaran kadınlara cebinden çıkardığı kasap bıçağı ile saldırması ve ağza alınmadık küfürlerle taciz etmesi de böyle bir sonuç kanımca. Buna son yıllarda hayvanların, çocukların ve özellikle kadınların şiddete maruz bırakılmalarının normalleştirilmeye çalışılması gerek hükümet yetkililerinin gerek diyanet işleri yetkililerinin bu konuda yaptıkları anlamsız ve adeta bu olayları destekler hadi destekler demeyelim umursamaz açıklamaları şiddet olaylarının artmasının en önemli faktörlerinden biridir. Toplumda kadına ve çocuğa zaten yeterince iyi olmayan bakışın değişmesi eğitimli insana hele hele eğitimli kadına duyulan saygının azalması ne yazık ki böyle olaylara sebebiyet vermektedir. Erk sahiplerinin bilinçli ve sistemli bir şekilde özellikle toplumun alt kademelerini ve ekonomik açıdan yetersiz kesimlerini, kendi istedikleri tarzda teslimiyetçi bir anlayışı hedefleyerek oraya doğru yönlendirme arzuları toplumu olumsuz etkilemektedir.  Sorgulayıcı ve araştırmacı eğitimden uzaklaşarak bilim ve sanata hak ettiği değerin verilmediği hatta aşağılandığı  sadece ekonomik kazancın değer gördüğü ve hedeflerin bununla sınırlı kaldığı, yalanın ve aldatmanın en üst seviyeden başlayarak toplum katmanlarına fütursuzca yayıldığı, milletimizin geleneksel zarafetine aykırı şekilde kabalığın, zevksizliğin ve öfkenin körüklendiği yaşama biçimi  toplumumuzun alışık olduğu  kültürel kodlarında bomba etkisi yapmakta ve şiddeti beraberinde getirmektedir. Cumhuriyet dönemiyle birlikte yükselen kadına verilen değer ve kadının eğitim alarak toplum içindeki yerini değiştirmesi, ataerkil bir ailede ikincil bir birey olmaktan çıkıp eşitlikçi bir ailede erkeğin tam yanında yer almaya başlaması toplumun içinde bazı kesimleri rahatsız etmiştir. Kadının toplum içindeki yeri ve görevi değiştikçe toplumun da kendine güveni ve medeniyet seviyesi değişmektedir. Eylemlerin sorgulanması, beğenilmeyenlerin eleştirilmesi, uygulanmaya çalışılan baskı ve oldu bitti yönetimlerine karşı çıkış gelişen teknoloji ile yeniliklere olan adaptasyonun hızlanması, dünya ile entegrasyonun kolaylaşması açıkçası yönetenlerin pek işine gelmemektedir. Çünkü sorgulanacak ve araştırılacak olan kendi eylemleridir.  Oysa bu mutlak iktidarı destekleyenlerin arzuladıkları bir durum değildir. Kadının ikincil bir kişilik olarak evde erkeğin emrinde ve arkasında çoğunlukla kontrol edilmesi gereken cinsel bir obje olarak tanımlanması, eğitimsiz ve yetersiz bırakılması toplumun tümünün yönetilmesini kolaylaştırdığından tercih edilmektedir.  Aynı şekilde eğitimsiz bırakılan erkeğe mutlak gücün kendisinde olduğu birincil önceliğin her daim kendisi olduğu ve kadına, çocuğa, hayvana ancak merhamet gösterebileceği fikri aşılanmaktadır. Kadının bir cinsel varlık ve bir hizmetkar olmaktan öte bir kimliği olmasına tahammül edemeyen örümcek beyinler için bu vazgeçilemez bir iktidardır ve ne yazık ki doğrudan şiddeti doğurmaktadır. Köy Enstitülerinin kapatılmasıyla başlayan süreç ne yazık ki günümüzde köylerde kasabalarda var olan okulların yok edilmesi,  yerinde eğitim yerine taşımalı eğitim gibi hiçbir mantığa oturmayan garabet bir sistemle sürdürülmeye çalışılması, düz liselerin ve meslek liselerinin etkisizleştirilerek din ağırlıklı eğitimler veren okulların yaygınlaştırılmaya çalışılması, özel okulların artması ve özendirilmesi, arzulanan iyi eğitimin pahası her geçen gün aratan pek çok kişinin ulaşmakta zorluk çekeceği bir sisteme dönüştürülmek istenmesi, devlet okullarındaki eğitimin kıymetli öğretmenlerimizin çabaları ile yürütülüyor olması, (0kulların sorunları olarak; maddi zorluklar, verilmeyen ödenekler, ikide bir değişen müfredat, işe yaramayan ders kitapları, araştırma ve sorgulama yerine verilmesi istenilen didaktik eğitim, pandemi koşulları ve gelişen teknolojiye ayak uydurma  şu anda ilk aklıma gelenler. Eminim sizler bunlara pek çok yenilerini ilave edebilirsiniz.) toplumun eğitimsiz bırakılma projelerinin uygulama biçimleridir. Bu durumda ne yazık ki; Devletimizin kurulduğu günden bugüne kadar ulaşmaya çalıştığı muasır medeniyet seviyesine yaklaşmak şöyle dursun git gide uzaklaştığımız gözlemlenebilir. Atatürk’ün Türk ulusuna layık gördüğü ve hedef olarak belirlediği Muasır Medeniyet yani Çağdaş Uygarlık seviyesi için en önemli unsur, etiktir. Etik, kişilik ve karakter anlamına gelen yunanca bir sözcükten türemiştir.  Etik pek çok yerde yanlış kullanıldığı gibi ahlak demek değildir. Ahlak, kişiyi toplumsal değerler üzerinden kanunlar gibi yazılı veya gelenek görenek gibi yazılı olmayan kurallar üzerinden doğru davranmaya sevk ederken   Etik, evrensel hatta ilahi yani toplumdan topluma veya insandan insana değişmeyecek, insanı insan yapan değerlerin tümü hakkında düşünme, kavrama ve doğru davranma demektir. Kişisel hayatımızda da toplumsal hayatta da hemen her şeyin ana noktasının zorlama veya dayatmaya olmaksızın kabul gören etik olduğunu görebiliriz. Etiğin ardından ikinci önemli unsur olarak liyakat gelmektedir ki bence çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmada kullanılacak en önemli araçtır. Elbette üçüncü dünya ülkelerinde kullanıldığı gibi “yöneticiye sadık ve layık olmak” şeklindeki çarpıtılmış anlamıyla değil bir işi yapmak için gereken yeterli bilgi, kabiliyet ve tecrübeye sahip olmak şeklindeki gerçek tanımıyla kullanıldığında işe yarayacak bir araçtır. Liyakat beraberinde hem kişiye hem de topluma özsaygıyı getirecektir.  Bunun ego ve bencillikle karıştırılmaması gerekir. Liyakati sebebiyle bir işe getirilmiş kişi, bilgisini çalışkanlığı ile birleştirebilirse mutlaka başarılı olacaktır. Kişilerin başarıları toplumun başarısını getirir. Başarılı toplumlar öz saygısı yüksek toplumlardır. Çünkü refah her şekilde onlarla olacaktır. Refahtan kastım ekonomik ve teknolojik ilerleme değil. Elbette onlarda berberinde gelecektir ancak asıl söylemek istediğim refah insanların birbirlerine saygı duydukları, şiddetin ve korkunun olmadığı, birlik içinde mutlu yaşanabilen, sorunların yerinde incelenip çözümlerinin üretildiği, hak ve hukukun doğru işlediği, adaletin terazisinin her zaman güçlüden değil haklıdan yana olduğu, kadına, erkeğe ve çocuğa eşit bireyler oldukları unutulmadan saygı ve sevgiyle davranıldığı, hayvanlarında yaşayabilecekleri tek dünyanın burası olduğu ve onların bizim emrimizde olmadıklarının unutulmadığı, bilimin, sanatın ve elbette eğitimin amaç ve sonuç olduğu bir refahtan bahsediyorum. Bu düzeye ulaştığımız zaman inanıyorum ki kimse metroda bir kadına saldıramayacak, kimse torununa tacizde bulunamayacak, kimse bir kereden bir şey olmaz deme cesaretini gösteremeyecek. Etikle hareket eden toplum ve onun seçtiği yöneticilerin, liyakati dikkate alarak görevlendirdikleri devlet görevlileri bu tür yanlışlara asla göz yummayacak ve cezasız bırakmayacaklardır. Öz saygısı yükseldiği için kendine inanan toplum, bilim ve sanata ulaşabilmek için eğitimi talep edeceğinden toplumun refah kalitesi artacağından hayal edilen kendiliğinden gelecektir. Dolayısıyla, ekonomik göstergelerimizin ibresi bugünkü gibi aşağıyı değil yukarıyı gösterecektir. Çünkü akılla ve bilimle yönetilecek olan ekonomik sistemimiz dünya ile bütünleşmiş, teknolojik ve bilimsel gelişmelere açık üretim ve istihdam merkezli olacağından birlikte çalışıp birlikte üreteceğiz ve birlikte paylaşacağız. Hukukun üstünlüğüne inanarak göğsümüzü gere gere biz bir “Hukuk Devletiyiz” diyebileceğiz. Umarım. Yeni Müslüme’lerin olmaması dileğiyle, esen kalın.

Hukuk Devleti

Müslüme, henüz üç yaşında bile değil. Küçücük bir çocuk hatta bir bebek fakat bir mezarı var Müslüme’ nin. Toprakta elli santimlik bir çukur bu dünyanın ona verdiği. Yaşayamadığı bir hayat, kuramadığı hayaller çünkü hayal bile kuramayacak kadar küçük ve gülümsemesinin donup kaldığı bir fotoğraf karesi ile göçüp gitti bu dünyadan. Dedesi zannettiği biyolojik babasının tecavüzü sonrası kanamadan öldü. Oğlu askerdeyken gelinine tecavüz etmeye başladığı için esasen baba olan dede, şimdi tutuklu.

Birkaç yıl önce bir vakfın yurtlarında tam kırk beş erkek öğrenciye tecavüz edilmesi olayına vakfın iktidar partisine yakın bir kuruluş olması nedeniyle örtbas etmek için ki nitekim öyle olmuştur, kadın bakanın, “Bir kereden bir şey olmaz,” cümlelerini kurabilmesi midir bu tür iğrenç ve korkunç olayları bu kadar sık duymamızın sebebi?

Elbette sadece bu değil.  Fakat, erk sahiplerinin bu tür olaylar karşısında takındıkları umursamaz tavır verilen cezaların yetersizliği, caniler ceza alsa bile kısa zamanda serbest kalmaları insanları cesaretlendiriyor ve suç işlemeye teşvik ediyor bence.  İki gün önce Kadıköy metrosunda maskesi olmadığı için uyarılan bir adamın kendisini uyaran kadınlara cebinden çıkardığı kasap bıçağı ile saldırması ve ağza alınmadık küfürlerle taciz etmesi de böyle bir sonuç kanımca. Buna son yıllarda hayvanların, çocukların ve özellikle kadınların şiddete maruz bırakılmalarının normalleştirilmeye çalışılması gerek hükümet yetkililerinin gerek diyanet işleri yetkililerinin bu konuda yaptıkları anlamsız ve adeta bu olayları destekler hadi destekler demeyelim umursamaz açıklamaları şiddet olaylarının artmasının en önemli faktörlerinden biridir. Toplumda kadına ve çocuğa zaten yeterince iyi olmayan bakışın değişmesi eğitimli insana hele hele eğitimli kadına duyulan saygının azalması ne yazık ki böyle olaylara sebebiyet vermektedir.

Erk sahiplerinin bilinçli ve sistemli bir şekilde özellikle toplumun alt kademelerini ve ekonomik açıdan yetersiz kesimlerini, kendi istedikleri tarzda teslimiyetçi bir anlayışı hedefleyerek oraya doğru yönlendirme arzuları toplumu olumsuz etkilemektedir.  Sorgulayıcı ve araştırmacı eğitimden uzaklaşarak bilim ve sanata hak ettiği değerin verilmediği hatta aşağılandığı  sadece ekonomik kazancın değer gördüğü ve hedeflerin bununla sınırlı kaldığı, yalanın ve aldatmanın en üst seviyeden başlayarak toplum katmanlarına fütursuzca yayıldığı, milletimizin geleneksel zarafetine aykırı şekilde kabalığın, zevksizliğin ve öfkenin körüklendiği yaşama biçimi  toplumumuzun alışık olduğu  kültürel kodlarında bomba etkisi yapmakta ve şiddeti beraberinde getirmektedir. Cumhuriyet dönemiyle birlikte yükselen kadına verilen değer ve kadının eğitim alarak toplum içindeki yerini değiştirmesi, ataerkil bir ailede ikincil bir birey olmaktan çıkıp eşitlikçi bir ailede erkeğin tam yanında yer almaya başlaması toplumun içinde bazı kesimleri rahatsız etmiştir. Kadının toplum içindeki yeri ve görevi değiştikçe toplumun da kendine güveni ve medeniyet seviyesi değişmektedir. Eylemlerin sorgulanması, beğenilmeyenlerin eleştirilmesi, uygulanmaya çalışılan baskı ve oldu bitti yönetimlerine karşı çıkış gelişen teknoloji ile yeniliklere olan adaptasyonun hızlanması, dünya ile entegrasyonun kolaylaşması açıkçası yönetenlerin pek işine gelmemektedir. Çünkü sorgulanacak ve araştırılacak olan kendi eylemleridir.  Oysa bu mutlak iktidarı destekleyenlerin arzuladıkları bir durum değildir. Kadının ikincil bir kişilik olarak evde erkeğin emrinde ve arkasında çoğunlukla kontrol edilmesi gereken cinsel bir obje olarak tanımlanması, eğitimsiz ve yetersiz bırakılması toplumun tümünün yönetilmesini kolaylaştırdığından tercih edilmektedir.  Aynı şekilde eğitimsiz bırakılan erkeğe mutlak gücün kendisinde olduğu birincil önceliğin her daim kendisi olduğu ve kadına, çocuğa, hayvana ancak merhamet gösterebileceği fikri aşılanmaktadır. Kadının bir cinsel varlık ve bir hizmetkar olmaktan öte bir kimliği olmasına tahammül edemeyen örümcek beyinler için bu vazgeçilemez bir iktidardır ve ne yazık ki doğrudan şiddeti doğurmaktadır. Köy Enstitülerinin kapatılmasıyla başlayan süreç ne yazık ki günümüzde köylerde kasabalarda var olan okulların yok edilmesi,  yerinde eğitim yerine taşımalı eğitim gibi hiçbir mantığa oturmayan garabet bir sistemle sürdürülmeye çalışılması, düz liselerin ve meslek liselerinin etkisizleştirilerek din ağırlıklı eğitimler veren okulların yaygınlaştırılmaya çalışılması, özel okulların artması ve özendirilmesi, arzulanan iyi eğitimin pahası her geçen gün aratan pek çok kişinin ulaşmakta zorluk çekeceği bir sisteme dönüştürülmek istenmesi, devlet okullarındaki eğitimin kıymetli öğretmenlerimizin çabaları ile yürütülüyor olması, (0kulların sorunları olarak; maddi zorluklar, verilmeyen ödenekler, ikide bir değişen müfredat, işe yaramayan ders kitapları, araştırma ve sorgulama yerine verilmesi istenilen didaktik eğitim, pandemi koşulları ve gelişen teknolojiye ayak uydurma  şu anda ilk aklıma gelenler. Eminim sizler bunlara pek çok yenilerini ilave edebilirsiniz.) toplumun eğitimsiz bırakılma projelerinin uygulama biçimleridir.

Bu durumda ne yazık ki; Devletimizin kurulduğu günden bugüne kadar ulaşmaya çalıştığı muasır medeniyet seviyesine yaklaşmak şöyle dursun git gide uzaklaştığımız gözlemlenebilir.

Atatürk’ün Türk ulusuna layık gördüğü ve hedef olarak belirlediği Muasır Medeniyet yani Çağdaş Uygarlık seviyesi için en önemli unsur, etiktir. Etik, kişilik ve karakter anlamına gelen yunanca bir sözcükten türemiştir.  Etik pek çok yerde yanlış kullanıldığı gibi ahlak demek değildir. Ahlak, kişiyi toplumsal değerler üzerinden kanunlar gibi yazılı veya gelenek görenek gibi yazılı olmayan kurallar üzerinden doğru davranmaya sevk ederken   Etik, evrensel hatta ilahi yani toplumdan topluma veya insandan insana değişmeyecek, insanı insan yapan değerlerin tümü hakkında düşünme, kavrama ve doğru davranma demektir. Kişisel hayatımızda da toplumsal hayatta da hemen her şeyin ana noktasının zorlama veya dayatmaya olmaksızın kabul gören etik olduğunu görebiliriz.

Etiğin ardından ikinci önemli unsur olarak liyakat gelmektedir ki bence çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmada kullanılacak en önemli araçtır. Elbette üçüncü dünya ülkelerinde kullanıldığı gibi “yöneticiye sadık ve layık olmak” şeklindeki çarpıtılmış anlamıyla değil bir işi yapmak için gereken yeterli bilgi, kabiliyet ve tecrübeye sahip olmak şeklindeki gerçek tanımıyla kullanıldığında işe yarayacak bir araçtır.

Liyakat beraberinde hem kişiye hem de topluma özsaygıyı getirecektir.  Bunun ego ve bencillikle karıştırılmaması gerekir. Liyakati sebebiyle bir işe getirilmiş kişi, bilgisini çalışkanlığı ile birleştirebilirse mutlaka başarılı olacaktır. Kişilerin başarıları toplumun başarısını getirir. Başarılı toplumlar öz saygısı yüksek toplumlardır. Çünkü refah her şekilde onlarla olacaktır. Refahtan kastım ekonomik ve teknolojik ilerleme değil. Elbette onlarda berberinde gelecektir ancak asıl söylemek istediğim refah insanların birbirlerine saygı duydukları, şiddetin ve korkunun olmadığı, birlik içinde mutlu yaşanabilen, sorunların yerinde incelenip çözümlerinin üretildiği, hak ve hukukun doğru işlediği, adaletin terazisinin her zaman güçlüden değil haklıdan yana olduğu, kadına, erkeğe ve çocuğa eşit bireyler oldukları unutulmadan saygı ve sevgiyle davranıldığı, hayvanlarında yaşayabilecekleri tek dünyanın burası olduğu ve onların bizim emrimizde olmadıklarının unutulmadığı, bilimin, sanatın ve elbette eğitimin amaç ve sonuç olduğu bir refahtan bahsediyorum.

Bu düzeye ulaştığımız zaman inanıyorum ki kimse metroda bir kadına saldıramayacak, kimse torununa tacizde bulunamayacak, kimse bir kereden bir şey olmaz deme cesaretini gösteremeyecek. Etikle hareket eden toplum ve onun seçtiği yöneticilerin, liyakati dikkate alarak görevlendirdikleri devlet görevlileri bu tür yanlışlara asla göz yummayacak ve cezasız bırakmayacaklardır. Öz saygısı yükseldiği için kendine inanan toplum, bilim ve sanata ulaşabilmek için eğitimi talep edeceğinden toplumun refah kalitesi artacağından hayal edilen kendiliğinden gelecektir. Dolayısıyla, ekonomik göstergelerimizin ibresi bugünkü gibi aşağıyı değil yukarıyı gösterecektir. Çünkü akılla ve bilimle yönetilecek olan ekonomik sistemimiz dünya ile bütünleşmiş, teknolojik ve bilimsel gelişmelere açık üretim ve istihdam merkezli olacağından birlikte çalışıp birlikte üreteceğiz ve birlikte paylaşacağız. Hukukun üstünlüğüne inanarak göğsümüzü gere gere biz bir “Hukuk Devletiyiz” diyebileceğiz. Umarım.

Yeni Müslüme’lerin olmaması dileğiyle, esen kalın.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (2)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve telgrafgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Meral Nalçacıoğlu
(28.11.2021 12:28 - #165)
Çok güzel. Çok doğru tesbit. Ellerinize sağlık.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve telgrafgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Ekrem Bayraktar
(03.12.2021 02:09 - #168)
Kaleminze sağlık. çok iyi yazmışınız.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve telgrafgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.