Yatay Mimari...(?)
Son zamanlarda, en baştan en aşağıya ağızlardan döküleduran bir terim “Yatay Mimari” …
Terimi ortaya atan isim babası, yüksek yapılaşmanın yerini alçak, az katlı binaların almasını hedeflediklerini anlatmak için kullanmıştı. Sonra da bir slogan halini aldı.
Ama yanlış bir slogan…
Elbette yapılaşma hedefinde, politikasında, programında yüksek katlı olmayan bir planlama yapılmasını ön görebilirsiniz. Yüksek olmayan az katlı binalar yapılmasını sağlayabilirsiniz. Bunu teknik ve ekonomik sebeplerle açıklamak gayet mümkün. Mimarları, tasarımcıları, Şehir Plancılarını böyle yönlendirebilirsiniz. Her şey mümkün. Ancak bu işe Yatay Mimari adını taktığınızda “Van minüt” durumuna düşmüş oluyorsunuz. Üstelik Türkçe ’de...
Çizginin olur, yapı kitlesinin olur, yerleşimin olur, tasarımın olur, sirkülasyonun olur, cephe karakterinin olur, hareketin olur daha pek çok şeyin olur da Mimarinin ne yatayı ne de dikeyi olmaz.
Doğru slogan; “Yatay yapılaşma” dır… (Tabi burada; ne kadar yatay sorusu için, “yatay” terimine bir yükseklik tanımlamak gerekebilir. Bana göre yatay ile size göre yatay, değişik yükseklikler içerebilir.)
“Terim” olarak konu hakkında söyleyeceklerim her halde anlaşıldı. Şimdi de “İçerik” olarak kavramı incelemek, anlatmak isterim.
Bir yerleşimin az katlı yapılaşması, öncelikle şehir planlarının bu doğrultuda hazırlanmasını gerektirir. Şu anda planları çok önceden yapılmış, yapılaşmamın tamamlandığı bölgeler için bu konudan yani “Yatay Yapılaşma”dan bahsetmek pek mümkün değildir. Çünkü artık mülkiyetler oluşmuş, vatandaşlar gayrimenkullerine sahip olmuşlardır. Mülkiyet hakkını korumak anayasamızdan gelen bir haktır ve devletimiz garantisindedir.
Ancak, yeni yapılaşacak, planları henüz hazırlanan veya planlanacak bölgeler için bu durum geçerlidir. Bir bölgedeki yapılaşma şekli, bir bilim dalıdır. Şehir ve Bölge Planlama Bilimi.
Şehir Plancılarınca bir bölgenin, demografik (nüfus), ekonomik, sosyal yapısı, yöre mimarisi, bölge malzemeleri, iklimi, zemin şartları, uygulama imkanları araştırılıp, belli kurallar çerçevesinde, formüllerle hesap edilen yaşayacak insan sayısı üzerinden, yapıların fiziki büyüklükleri, yolların genişlikleri, yeşil alan miktarı, gerekli olan okul, resmî kurum, ibadethane gibi alt yapı parselleri hatta yapı malzemelerine kadar belirlemeler yapılır ve İmar Planları hazırlanır. Planlarda gösterilemeyen, şekillerle, çizimlerle anlatılamayanlar ise Plan Notu denen ve o planlamanın yazılı metinleri ile desteklenir.
Eğer resmî iradenin planlanan bölge üzerinde bir tasarrufu varsa, mesela o bölgeyi sanayiye veya turizm gelişimine uygun bulup, ona göre yatırım planlaması yapmışsa şehir plancıları da planlarında bu bilgi ile bu nitelikte arsalar üretmek durumundadır. Yoğun ticaret alanı olarak planlanan arsalar değerli olacağından yapılaşmanın ve planlamanın da yükselmesi, çok katlı olması normaldir.
Resmî irade bu konudaki çalışmalarını, büyük ölçekli bölgesel planlar üzerinden yapıp ülkenin gelişimindeki kararlarını daha önceden vermiş olması lazım ki sonra yapılacak tüm küçük ölçekli planlamalar bu doğrultuda hazırlanabilsin. Yani resmî irade, yüksek katlı bina yapılmasını ülke çapında engellemek, az katlı bina yapılmasını sağlamak istiyorsa önce bu planlarını değiştirmesi gerekecektir. Ulusal bir politika olarak bunun uygulanması ancak böyle üst büyüklükteki planların değişimi ile mümkündür. Bu da bugünden yarına yapılabilecek bir durum değil, seneler alacak bir uğraştır
Başka bir bakış açısıyla; depremin günah keçisini, suçunu yüksek katlı binalarda bulmak kadar dar görüşlülük olamaz. Her şey bilimde vardır, yapılabilir. Las Vegas şehrini hepimiz duymuşuzdur. Amerika’nın kumar ve oteller şehri. Bu şehirde oldukça yüksek binalar yer almaktadır. Fakat bölge aslında bir bataklıktır ve ciddi bir deprem bölgesidir. Ancak eğer rant yüksek bina gerektiriyorsa deprem riski yüksek bir bataklıkta, teknik ve bilim kullanılarak, maddi karşılığı alınmak kaydıyla gökdelenlerin yükseldiğini görmek mümkündür. Hepsi de sağlam ve sağlıklı yapılaşma olarak senelerdir kullanılmaya devam edebilir.
Bu yönlenme, biraz da yönetimlerin vizyonları, ülkenin teknik bilgisi, bilimle ne kadar yakın olduğu ve ekonomik koşulları ile bağlıdır.
Bu koşulların değerlendirilmesi, işin uzmanı mimar, şehir plancısı ve teknik kadronun önerileri ve çalışmaları sonucunda olmalıdır.
Çok değerli bir arsada yoğunluğu, yani yapı büyüklüğünü düşürmek bazen büyük ekonomik kayıplara neden olabilir. Veya tekniğine, gereklerine uygun şekilde yüksek bina yapmak o bölge için ekonomik olmayabilir. Hepsinin hesabının yapılması ve planlamaların bu yönde gelişmesi gereklidir. Zaten şehir plancıları bunların hepsini dikkate almaktadır.
Ancak bir popülizm uğruna, dudaklara bal çalmak için yapılan bu söylemler, işin uzmanlarını içten içe güldürmektedir. Çünkü bu iş sloganla, yeni kavramlar üretmekle değil ancak planlama ile mümkündür...
Bu karara örnek, az katlı birkaç konut sitesi temel atma töreninin yapılması ile konunun anlaşılmış, vatandaşın yönlendirilmiş olduğunu düşünmek, hayalcilikten öteye geçemeyecektir.
Bir de halkı yanlış bilgilendirip, “uzmanlar yanlış söylüyor, onlar zaten elitist” ana fikrini güçlendirecektir...
Senelerdir yapıldığı gibi pek çok konuda aynı tavır sergilenmiştir. “Osmanlı-Selçuklu Mimarisi” kavramı da buna örneklerden bir tanesidir. Başka bir yazı konusu adayıdır…
Hepimize, deprem korkusu olmadan gönenebileceğimiz, doğa dostu yapılar nasip olması dileklerimle.
Sağlıcakla kalın…
Mehmet Gürel
19.01.2021