Mehmet GÜREL
Köşe Yazarı
Mehmet GÜREL
 

Söylemler…

Söylemler…   Not: Parantez içerisindeki yazılar tarafıma ait olup, günümüz Türkçe ’sine çeviri anlamındadır. “İstanbul erbabı hamiyetince muhtelif namlar altında programlar ve fırkalar teşkil olunmak suretiyle çare-i halâs aranmakta idi. Bunların her birini ayrı ayrı tetkik ettim. Hiçbiri bir kuvve-i teyidiyeye istinat etmiyordu. Binaenaleyh hiçbiriyle teşrik-i mesâiden bir netice beklemedim. Kuvve-i teyidiyenin doğrudan doğruya millet olacağı kanaati bende pek kuvvetli idi.” (İstanbul’da bir sürü aydın, değişik isimlerle, farklı düşünce yapılarında parti, dernek, topluluk kurmuştur. Hepsini inceledim. Hiçbirisinin, aradıkları kurtuluş yolunu bulmaya güçlerinin olmadığını gördüm. Bu nedenle onlarla yapacağım çalışmadan herhangi bir sonuç çıkmayacaktı. Gerekli olan kuvvetin sadece millette olduğuna inanıyordum...) Mustafa Kemal'in Ahmet Emin'e Verdiği ve kendi hayatını anlattığı Röportajdan, Vakit Gazetesi, 10 Ocak 1922 ............ "Bir gün, cihan harbinden sonra Ortadoğu'da kurulan suni devletlerin halkları ayaklanacaktır. O gün geldiğinde, yeni kurduğumuz cumhuriyetimizin yöneticileri, bu halkların değil emperyalist güçlerin yanında yer alırsa aynı akıbete kendileri uğrayacaktır ve Kurtuluş Savaşı'nda yedi düvele haddini bildiren Türk halkı onların da hakkından gelecektir..." (Dünya savaşından sonra Ortadoğu'da kurulmuş olan yapay devletlerin halkları bir gün ayaklanacaklardır. O gün geldiğinde kurduğumuz Cumhuriyet’in yöneticileri, bu halkların değil de emperyalist güçlerin yanında yer alırlarsa bu halklarla aynı sonu paylaşacaklardır. Kurtuluş Savaşı'nda tüm dünyaya kendini kanıtlayan Türk Halkı onların da hakkından gelecektir...) Sizin için devlet yönetiminde ideal nedir?" sorusuna şu cevabı veriyor:  "Pan-İslamizm , din ortaklığına dayanan bir federasyon demekti. Pan- Turanizm  ise ırka dayanan aynı çeşit bir çaba ve ihtiras ortaklığını temsil ediyordu. Her ikisi de yanlıştı. Pan-İslamizm fikri, asırlar önce Viyana kapılarında, Türklerin Avrupa'da ulaştıkları en kuzey noktada öldü. Pan-Turanizm de, Doğu ovalarında mahvolup gitti. Bu hareketler fetih fikrine dayanıyorlardı. Uzun yıllar emperyalizm Avrupa'ya hâkim oldu. Ancak emperyalizm ölüme mahkûmdur. Bunun cevabını Almanya'nın, Avusturya'nın, Rusya'nın ve geçmişteki Türkiye'nin yıkılışında bulursunuz. Demokrasi, insan ırkının ümididir. Bir Türk’ün ve savaş için yetişmiş benim gibi bir askerin böyle konuşması size garip gelebilir. Oysa yeni Türkiye’nin temelindeki fikir aynen budur. Biz, zor kullanma, fetih istemiyoruz. Yalnız bırakılmamızı ve kendi ekonomik ve siyasal kaderimizi kendimizin tayin etmesine müsaade edilmesini istiyoruz. Yeni Türk demokrasisinin tüm yapısı, bunun üzerine kuruludur. Şunu da ilâve edeyim ki, bu demokrasi, Amerikan düşüncesini temsil eder; şu farkla ki, siz kırk sekiz devletsiniz, biz bir tek büyük devletiz.” (İslamcılık, aynı dine inananların ülkelerinin yönetimiydi. Turancılık, Türkçülük ise ırka dayanan ve aynı çaba ve hırsı barındırmaktaydı. Her ikisi de yanlıştı. İslamcılık asırlar önce Viyana kapılarında, Türklerin Avrupa'da ulaştıkları en kuzey noktada öldü. Turancılık, Türkçülük ise Doğu ovalarında çöktü. Bu hareketler fetih fikrine dayanıyordu. Uzun yıllar emperyalizm Avrupa'ya hakim oldu. Ancak emperyalizm ölüme mahkûmdur. Bunun cevabını Almanya'nın, Avusturya'nın, Rusya'nın ve Osmanlı'nın yıkılışında bulursunuz. Demokrasi, insan ırkının ümididir. Bir Türk’ün ve savaş için yetişmiş benim gibi bir askerin böyle konuşması size garip gelebilir. Oysa yeni Türkiye’nin temelindeki fikir aynen budur. Biz, zor kullanma, fetih istemiyoruz. Yalnız bırakılmamızı ve kendi ekonomik ve siyasal kaderimizi kendimizin tayin etmesine müsaade edilmesini istiyoruz. Yeni Türk demokrasisinin tüm yapısı, bunun üzerine kuruludur. Şunu da ilâve edeyim ki, bu demokrasi, Amerikan düşüncesini temsil eder; şu farkla ki, siz kırk sekiz devletsiniz, biz bir tek büyük devletiz...) 1923 yılının temmuz ayı. Amerikan The Saturday Evening Post dergisi yazarlarından Isaac F. Marcosson’a verdiği röportajdan... ..............  "Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır, demek istiyorum. Dinimiz -bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum- şuura  muhalif, terakkiye mâni hiçbir şey ihtiva etmiyor. Halbuki Türkiye'ye istiklâlini veren bu Asya milleti içinde daha karışık sun'î, itikadat-ı bâtıladan  ibaret bir din daha vardır. Fakat bu cahiller, bu âcizler sırası gelince tenevvür edeceklerdir. Eğer ziyaya takarrüp edemezlerse kendilerini mahv ve mahkûm etmişler demektir. Onları kurtaracağız."  (Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani “bütün sadeliği ile dindar olmalıdır” demek istiyorum. Dinimiz - gerçeğe inandığım gibi inanırım ki - akla aykırı, gelişmeye engel olacak bir şey içermemektedir. Halbuki Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran bu Asyalı milletin içinde daha karışık ve yapay, batıl inançlardan oluşan bir din daha vardır. Bu dine inanan cahiller gün gelecek gerçeği göreceklerdir. Eğer ışığa, bilgiye doğru ilerlemezlerse kendi sonlarını getireceklerdir. Onları kurtaracağız.) Mustafa Kemal'in Fransız gazeteci Maurice Perno’ya verdiği röportajdan... 29 Ekim 1923 .................. "Komünizm içtimaî bir meseledir. Memleketimizin hâli, memleketimizin içtimaî şeraiti, dini ve millî ananelerinin kuvveti Rusya'daki komünizmin bizce tatbikine müsait olmadığı kanaatini teyit eder (doğrular) bir mahiyettedir. Son zamanlarda memleketimizde komünizm esasatı üzerine teşekkül eden fırkalar da bu hakikatı bittecrübe idrâk ederek tatil-i faaliyet lüzumuna kani olmuşlardır. Hattâ bizzat Rusların müttefikleri dahi bizim için bu hakikatin subutuna (gerçeğin belirmesine) kail (inanmış) bulunuyorlar. Binaenaleyh bizim Ruslarla olan münasebet ve muhadenetimiz ancak iki müstakil devletin ittihat ve ittifak esaslariyle alâkadardır." (Komünizm toplumsal bir konudur. Ülkemizin toplumsal durumu, dini ve milli anlayışımız, Rusya’daki komünizmin bize uymadığını gösterir. Son zamanlarda, ülkemizde var olan komünizm inançlı partiler de bu gerçeği görmüş ve faaliyetlerini durdurmuşlardır. Rusya yandaşları bile buna inanmışlardır. Ruslarla olan ilişkimiz iki ülkenin çıkarları doğrultusunda birlikte hareket etmek üzerinedir.) Mustafa Kemal’in Ruşen Eşref’e verdiği röportajdan, Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi, 6 Şubat 1921 .................. “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin muzaffer orduları yeni zaferler kazanma aşkına ilgisiz değildirler. Fakat bu zafer aşkı milletin kurtuluş ve mutluluğunu sağlama aşkından doğmuştur. İkincisinin doğması, birinciyi olmuş kabul ettirebilir.” (Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin muzaffer orduları, yeni zaferler kazanmak için her zaman savaşa gitmek isterler. Bu istek milletin kurtuluş ve mutluluğunu sağlamak içindir. Milleti mutlu ise en büyük zaferini zaten kazanmıştır.)  Mustafa Kemal'in İzmit'te İstanbul Gazetecilerine Verdiği Mülâkattan.  .................. "10 Temmuz inkılâbı bir hükümdarı müstebitle millet arasında en nihayet kuyut ve şurut ile muvazene arayan bir zihniyeti istihsale matuf idi. Halbuki son inkılâp, usul-i meşrutiyeti dahi hürriyet ve istikbâl-i millet için kâfi göremez ve bilâkaydü şart hâkimiyeti, milletin uhdesinde tutan esaslı bir umdeye istinat eder. Bu umdenin taallûk ettiği şekil, hiçbir vakitte eski eşkâl ile mukayese kabul edemez. Bugün Türkiye devleti doğrudan doğruya bir Meclis, bir şûra hükûmeti ile idare olunur ve ilelebet böyle idare olunacaktır. Türkiye Devleti'nin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti'nin mahiyet-i asliyesini anlayabilmek için, Teşkilâtı Esasiye'sini dikkatle mütalâa etmek lâzımdır. Bu hususta benim tarafından verilen bir nutku gözden geçirmek de muvafık olur." (10 Temmuz devrimi (2. Meşrutiyet) bir hükümdar, bir diktatör ile milleti arasındaki dengeyi yazılı kurallarla bulmaya çalışan bir anlayıştı. Halbuki 1. Meşrutiyette hakimiyetin kayıtsız şartsız milletin olması gerektiği düşüncesi hakimdi. Bu devrimin oluşturdukları eskisi ile karşılaştırılamaz bile. Bugün Türk Devleti doğrudan bir meclis ve topluluk hükümeti tarafından yönetilmektedir ve sonsuza kadar bu böyle gidecektir. Türkiye Devleti'nin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin gerçek anlamını bulabilmek için kuruluş ve oluşum yapısını detaylıca incelemek gereklidir. Bu konuda benim hazırlayacağım Nutuk’u okumak yeterlidir.) Mustafa Kemal'in Hakkı Tarık'a verdiği röportajdan, Vakit Gazetesi, 12 Kanunuevvel (Aralık) 1922, No: 1796 ...................... "İnkılap yapabilmek için büyük adam olmaktan bahsolunmakta idi. Herkeste büyük adam olmak hevesi vardı..... Fakat içimden şu mülahaza geçti: Bir adam ki büyük olmaktan bahseder, benim hoşuma gitmez. Bir adam ki memleketi kurtarmak için evvela büyük bir adam olmak lazımdır, der, ve bunun için bir de numune intihap eder (örnek seçer), onun gibi olmayınca memleketin kurtulamayacağı kanaatinde bulunur, bu, adam değildir. Bir telakkiye (anlayışa) göre evvela (önce) büyük adam olmak, sonra memleketi kurtarmak lazımdır. Diğer telakkiye (anlayışa) göre büyük adam lafla olunmaz, evvela (önce) memleketi kurtarmalı, ondan sonra dahi büyüklük mevzuu bahis değildir." (Devrim yapabilmek için büyük adam olunması gerektiği konuşulmaktaydı. Herkeste büyük adam olmak hevesi vardı..... Fakat şunu düşündüm; Büyük adam olmaktan konuşan kişileri beğenmem. “Memleketi kurtarmak için önce büyük adam olmak gerekir.” diyen ve bunun için örnekler gösteren, onun gibi olmayınca memleketin kurtulamayacağını söyleyen bu kişiler, adam değildir. Bu görüşe göre önce büyük adam olmak, sonra memleketi kurtarmak gereklidir. Başka bir görüşe göre ise büyük adam lafla olunmaz, önce memleketi kurtarmalı, ondan sonra da büyüklük konusu hiç önemli değildir. Mustafa Kemal'in Falih Rıfkı ve Mahmut Bey’e, Selanik'te bir lokantada bir grup vatansever ile yaptığı sohbeti anlatır, 1926... ...................... Önce büyük olmayan, büyüklüğü aramayan, kurtarıcılar büyük olmaz diyen, en büyük kurtarıcıdan derlediğim söylemlerdir.... Ölümünün 83. yılında, Atatürk’ün anısına... Bu ülke sana minnettardır...      

Söylemler…

Söylemler…

 

  • Not: Parantez içerisindeki yazılar tarafıma ait olup, günümüz Türkçe ’sine çeviri anlamındadır.

İstanbul erbabı hamiyetince muhtelif namlar altında programlar ve fırkalar teşkil olunmak suretiyle çare-i halâs aranmakta idi. Bunların her birini ayrı ayrı tetkik ettim. Hiçbiri bir kuvve-i teyidiyeye istinat etmiyordu. Binaenaleyh hiçbiriyle teşrik-i mesâiden bir netice beklemedim. Kuvve-i teyidiyenin doğrudan doğruya millet olacağı kanaati bende pek kuvvetli idi.

(İstanbul’da bir sürü aydın, değişik isimlerle, farklı düşünce yapılarında parti, dernek, topluluk kurmuştur. Hepsini inceledim. Hiçbirisinin, aradıkları kurtuluş yolunu bulmaya güçlerinin olmadığını gördüm. Bu nedenle onlarla yapacağım çalışmadan herhangi bir sonuç çıkmayacaktı. Gerekli olan kuvvetin sadece millette olduğuna inanıyordum...)

Mustafa Kemal'in Ahmet Emin'e Verdiği ve kendi hayatını anlattığı Röportajdan, Vakit Gazetesi, 10 Ocak 1922

............

"Bir gün, cihan harbinden sonra Ortadoğu'da kurulan suni devletlerin halkları ayaklanacaktır. O gün geldiğinde, yeni kurduğumuz cumhuriyetimizin yöneticileri, bu halkların değil emperyalist güçlerin yanında yer alırsa aynı akıbete kendileri uğrayacaktır ve Kurtuluş Savaşı'nda yedi düvele haddini bildiren Türk halkı onların da hakkından gelecektir..."

(Dünya savaşından sonra Ortadoğu'da kurulmuş olan yapay devletlerin halkları bir gün ayaklanacaklardır. O gün geldiğinde kurduğumuz Cumhuriyet’in yöneticileri, bu halkların değil de emperyalist güçlerin yanında yer alırlarsa bu halklarla aynı sonu paylaşacaklardır. Kurtuluş Savaşı'nda tüm dünyaya kendini kanıtlayan Türk Halkı onların da hakkından gelecektir...)

Sizin için devlet yönetiminde ideal nedir?" sorusuna şu cevabı veriyor: 

"Pan-İslamizm , din ortaklığına dayanan bir federasyon demekti. Pan- Turanizm  ise ırka dayanan aynı çeşit bir çaba ve ihtiras ortaklığını temsil ediyordu. Her ikisi de yanlıştı. Pan-İslamizm fikri, asırlar önce Viyana kapılarında, Türklerin Avrupa'da ulaştıkları en kuzey noktada öldü. Pan-Turanizm de, Doğu ovalarında mahvolup gitti. Bu hareketler fetih fikrine dayanıyorlardı. Uzun yıllar emperyalizm Avrupa'ya hâkim oldu. Ancak emperyalizm ölüme mahkûmdur. Bunun cevabını Almanya'nın, Avusturya'nın, Rusya'nın ve geçmişteki Türkiye'nin yıkılışında bulursunuz. Demokrasi, insan ırkının ümididir. Bir Türk’ün ve savaş için yetişmiş benim gibi bir askerin böyle konuşması size garip gelebilir. Oysa yeni Türkiye’nin temelindeki fikir aynen budur. Biz, zor kullanma, fetih istemiyoruz. Yalnız bırakılmamızı ve kendi ekonomik ve siyasal kaderimizi kendimizin tayin etmesine müsaade edilmesini istiyoruz. Yeni Türk demokrasisinin tüm yapısı, bunun üzerine kuruludur. Şunu da ilâve edeyim ki, bu demokrasi, Amerikan düşüncesini temsil eder; şu farkla ki, siz kırk sekiz devletsiniz, biz bir tek büyük devletiz.

(İslamcılık, aynı dine inananların ülkelerinin yönetimiydi. Turancılık, Türkçülük ise ırka dayanan ve aynı çaba ve hırsı barındırmaktaydı. Her ikisi de yanlıştı. İslamcılık asırlar önce Viyana kapılarında, Türklerin Avrupa'da ulaştıkları en kuzey noktada öldü. Turancılık, Türkçülük ise Doğu ovalarında çöktü. Bu hareketler fetih fikrine dayanıyordu. Uzun yıllar emperyalizm Avrupa'ya hakim oldu. Ancak emperyalizm ölüme mahkûmdur. Bunun cevabını Almanya'nın, Avusturya'nın, Rusya'nın ve Osmanlı'nın yıkılışında bulursunuz. Demokrasi, insan ırkının ümididir. Bir Türk’ün ve savaş için yetişmiş benim gibi bir askerin böyle konuşması size garip gelebilir. Oysa yeni Türkiye’nin temelindeki fikir aynen budur. Biz, zor kullanma, fetih istemiyoruz. Yalnız bırakılmamızı ve kendi ekonomik ve siyasal kaderimizi kendimizin tayin etmesine müsaade edilmesini istiyoruz. Yeni Türk demokrasisinin tüm yapısı, bunun üzerine kuruludur. Şunu da ilâve edeyim ki, bu demokrasi, Amerikan düşüncesini temsil eder; şu farkla ki, siz kırk sekiz devletsiniz, biz bir tek büyük devletiz...)

1923 yılının temmuz ayı. Amerikan The Saturday Evening Post dergisi yazarlarından Isaac F. Marcosson’a verdiği röportajdan...

..............

 "Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır, demek istiyorum. Dinimiz -bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum- şuura  muhalif, terakkiye mâni hiçbir şey ihtiva etmiyor. Halbuki Türkiye'ye istiklâlini veren bu Asya milleti içinde daha karışık sun'î, itikadat-ı bâtıladan  ibaret bir din daha vardır. Fakat bu cahiller, bu âcizler sırası gelince tenevvür edeceklerdir. Eğer ziyaya takarrüp edemezlerse kendilerini mahv ve mahkûm etmişler demektir. Onları kurtaracağız." 

(Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani “bütün sadeliği ile dindar olmalıdır” demek istiyorum. Dinimiz - gerçeğe inandığım gibi inanırım ki - akla aykırı, gelişmeye engel olacak bir şey içermemektedir. Halbuki Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran bu Asyalı milletin içinde daha karışık ve yapay, batıl inançlardan oluşan bir din daha vardır. Bu dine inanan cahiller gün gelecek gerçeği göreceklerdir. Eğer ışığa, bilgiye doğru ilerlemezlerse kendi sonlarını getireceklerdir. Onları kurtaracağız.)

Mustafa Kemal'in Fransız gazeteci Maurice Perno’ya verdiği röportajdan... 29 Ekim 1923

..................

"Komünizm içtimaî bir meseledir. Memleketimizin hâli, memleketimizin içtimaî şeraiti, dini ve millî ananelerinin kuvveti Rusya'daki komünizmin bizce tatbikine müsait olmadığı kanaatini teyit eder (doğrular) bir mahiyettedir. Son zamanlarda memleketimizde komünizm esasatı üzerine teşekkül eden fırkalar da bu hakikatı bittecrübe idrâk ederek tatil-i faaliyet lüzumuna kani olmuşlardır. Hattâ bizzat Rusların müttefikleri dahi bizim için bu hakikatin subutuna (gerçeğin belirmesine) kail (inanmış) bulunuyorlar. Binaenaleyh bizim Ruslarla olan münasebet ve muhadenetimiz ancak iki müstakil devletin ittihat ve ittifak esaslariyle alâkadardır."

(Komünizm toplumsal bir konudur. Ülkemizin toplumsal durumu, dini ve milli anlayışımız, Rusya’daki komünizmin bize uymadığını gösterir. Son zamanlarda, ülkemizde var olan komünizm inançlı partiler de bu gerçeği görmüş ve faaliyetlerini durdurmuşlardır. Rusya yandaşları bile buna inanmışlardır. Ruslarla olan ilişkimiz iki ülkenin çıkarları doğrultusunda birlikte hareket etmek üzerinedir.)

Mustafa Kemal’in Ruşen Eşref’e verdiği röportajdan, Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi, 6 Şubat 1921

..................

“Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin muzaffer orduları yeni zaferler kazanma aşkına ilgisiz değildirler. Fakat bu zafer aşkı milletin kurtuluş ve mutluluğunu sağlama aşkından doğmuştur. İkincisinin doğması, birinciyi olmuş kabul ettirebilir.”

(Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin muzaffer orduları, yeni zaferler kazanmak için her zaman savaşa gitmek isterler. Bu istek milletin kurtuluş ve mutluluğunu sağlamak içindir. Milleti mutlu ise en büyük zaferini zaten kazanmıştır.)

 Mustafa Kemal'in İzmit'te İstanbul Gazetecilerine Verdiği Mülâkattan. 

..................

"10 Temmuz inkılâbı bir hükümdarı müstebitle millet arasında en nihayet kuyut ve şurut ile muvazene arayan bir zihniyeti istihsale matuf idi. Halbuki son inkılâp, usul-i meşrutiyeti dahi hürriyet ve istikbâl-i millet için kâfi göremez ve bilâkaydü şart hâkimiyeti, milletin uhdesinde tutan esaslı bir umdeye istinat eder. Bu umdenin taallûk ettiği şekil, hiçbir vakitte eski eşkâl ile mukayese kabul edemez. Bugün Türkiye devleti doğrudan doğruya bir Meclis, bir şûra hükûmeti ile idare olunur ve ilelebet böyle idare olunacaktır. Türkiye Devleti'nin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti'nin mahiyet-i asliyesini anlayabilmek için, Teşkilâtı Esasiye'sini dikkatle mütalâa etmek lâzımdır. Bu hususta benim tarafından verilen bir nutku gözden geçirmek de muvafık olur."

(10 Temmuz devrimi (2. Meşrutiyet) bir hükümdar, bir diktatör ile milleti arasındaki dengeyi yazılı kurallarla bulmaya çalışan bir anlayıştı. Halbuki 1. Meşrutiyette hakimiyetin kayıtsız şartsız milletin olması gerektiği düşüncesi hakimdi. Bu devrimin oluşturdukları eskisi ile karşılaştırılamaz bile. Bugün Türk Devleti doğrudan bir meclis ve topluluk hükümeti tarafından yönetilmektedir ve sonsuza kadar bu böyle gidecektir. Türkiye Devleti'nin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin gerçek anlamını bulabilmek için kuruluş ve oluşum yapısını detaylıca incelemek gereklidir. Bu konuda benim hazırlayacağım Nutuk’u okumak yeterlidir.)

Mustafa Kemal'in Hakkı Tarık'a verdiği röportajdan, Vakit Gazetesi, 12 Kanunuevvel (Aralık) 1922, No: 1796

......................

"İnkılap yapabilmek için büyük adam olmaktan bahsolunmakta idi. Herkeste büyük adam olmak hevesi vardı.....

Fakat içimden şu mülahaza geçti: Bir adam ki büyük olmaktan bahseder, benim hoşuma gitmez. Bir adam ki memleketi kurtarmak için evvela büyük bir adam olmak lazımdır, der, ve bunun için bir de numune intihap eder (örnek seçer), onun gibi olmayınca memleketin kurtulamayacağı kanaatinde bulunur, bu, adam değildir.

Bir telakkiye (anlayışa) göre evvela (önce) büyük adam olmak, sonra memleketi kurtarmak lazımdır. Diğer telakkiye (anlayışa) göre büyük adam lafla olunmaz, evvela (önce) memleketi kurtarmalı, ondan sonra dahi büyüklük mevzuu bahis değildir."

(Devrim yapabilmek için büyük adam olunması gerektiği konuşulmaktaydı. Herkeste büyük adam olmak hevesi vardı.....

Fakat şunu düşündüm; Büyük adam olmaktan konuşan kişileri beğenmem. “Memleketi kurtarmak için önce büyük adam olmak gerekir.” diyen ve bunun için örnekler gösteren, onun gibi olmayınca memleketin kurtulamayacağını söyleyen bu kişiler, adam değildir.

Bu görüşe göre önce büyük adam olmak, sonra memleketi kurtarmak gereklidir. Başka bir görüşe göre ise büyük adam lafla olunmaz, önce memleketi kurtarmalı, ondan sonra da büyüklük konusu hiç önemli değildir.

Mustafa Kemal'in Falih Rıfkı ve Mahmut Bey’e, Selanik'te bir lokantada bir grup vatansever ile yaptığı sohbeti anlatır, 1926...

......................

Önce büyük olmayan, büyüklüğü aramayan, kurtarıcılar büyük olmaz diyen, en büyük kurtarıcıdan derlediğim söylemlerdir....

Ölümünün 83. yılında, Atatürk’ün anısına...

Bu ülke sana minnettardır...

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve telgrafgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.