Nasıl geçiyor son Kasım ayınız?
Hani Ekim'den sonra gelen Kasım...
Ekim'in sonu iyi gelmedi, Kasım da bildiği gibi geçiyor işte. Ekim'in acıları, sargıları, Korona belası, Dolar, dolar mı, doldurmaz mı düşüncesi, Trump kaybetti mi merakı Kasım'ı sardı...
Peki ya son yılınız, son on yılınız nasıldı, nasıl geçti?
Bazıları için tüm hayatı gibi olsa da son yirmi yılınızda neler yaptınız?
Son otuzda, ellide...
İnanasım gelmiyor, Timur Selçuk ismini söylediğimde, tanıyamayacakların karşıma çıkacağına. Veya Mesut Yılmaz'ın kim olduğunu bilmeyenlere. Demirel'i, Ecevit'i, Özal'ı saymıyorum bile...
Sağ, sol kavgasını, cebindeki gazeteye göre siyasi sınıflandırılıp yargılandığınızı nasıl anlatırsınız yaşamayanlara...
Bize bile hayal gibi geliyor artık...
Anlatırlardı çocukken bizlere de, öyle okullar varmış ki hem çalışıyor hem de öğreniyormuşsunuz, sonra mezun olunca öğrendiklerinizi kendi köylülerinize öğretiyormuşsunuz...
Öyle devrimler yapılmış ki bir ülkenin kıyafetleri, yazıları, yazgıları değişivermiş bir günde...
Nasıl oldu da... Nasıl olmuş da gelebilmişiz bu yaşlara..?
İşte o zamanlarda yapılanlar, savaşlar, devrimler on yıla sığdırılmış. Sordum ya son on yılda, yirmi yılda neler yaptığınızı, bir tartın diye yaşadıklarınız ile ülkemizin kuruluşunda yapılanları, O'nun yaptıklarını…
..............
Oysa her şey, aklı baki yani, olaylara aklı erer yaşa geldiğinde, her şeyi tartıp sorgulamasıyla başladı.
O başlangıç, bir ulusun, bir ülkesi olduğunu farketmesine neden oldu. O zamana kadar toplum kendini bir ulus olarak değil Osmanlı tebaası olarak görmüştü. Hep başlarında, onları yöneten bir hükümdar olmuş, haklarındaki bütün kararları sultanları vermişti.
İşte bir topluma, ulus olduğunu anlatan ve “ulusal akım” dan ilk bahseden O'ydu.
En kıymetli hazinemiz Nutuk'ta “ulusal akım” terimleri sıklıkla geçmektedir. Bu terimlere, dönemin yöneticilerine, Paşalar'ına, emrindeki komutanlara, sivil memurlara çektiği telgraflarda çok sayıda karşımıza çıkmaktadır. O zamanlar durmadan anlatmıştır bu kavramı…
Ümmetten bir Ulus çıkartma becerisidir o yıllarda yapılanlar.
Yani ümmet derken bir faniye kulluktan söz ediyorum...
Elbette ümmetçiliği savunanlar her zaman var olmuşlar, her zaman toplumu istismar etmişler, her zaman ilerlemenin, eğitimin, bilimin, düşüncenin karşısında olmuşlardır.
Eğitilmiş toplum, boyun eğer mi, kulluk yapar mı, ensesine vuranlara ekmeğini verir mi? Eğitmezsen, kul yaparsan istediğin gibi yönetirsin toplumu. Devamlı öyle kalmasını istersin.
Ama gelecek nesil, hiç de öyle değil. Son yıllarda etrafta sıklıkla gördüğümüz Apaçilerden, kabadayılardan, tısık doğan şoförlerinden, kompleksli ergenlerden oluşmuyorlar.
Aklı başında, hürriyetlerini savunan, fikirlerini rahatça anlatmak isteyen, geleceklerinde emekliliği hayal etmeyen, birkaç tuşa basarak kendinden önceki neslin saatlerini harcadıkları işleri yapıveren, bizlerin pabucunu dama atacak bir nesil geliyor.
“Gelecek kuşakların, Cumhuriyete hiç acımadan saldıranların başında 'Cumhuriyetçiyim' diyenlerin yer aldığını gördükleri zaman şaşacaklarmış hiç sanmayınız! Tersine, Türkiye'nin aydın ve Cumhuriyetçi çocukları, böyle 'Cumhuriyetçi' geçinmiş olanların gerçek düşüncelerini irdeleyip saptamakta hiç de güçlük çekmeyeceklerdir.”
Sözüyle Atamız, gençlere olan güvenini taa o zamanlarda belirtirken, günümüz Cumhuriyet düşmanlarını tarif edip, riyakarlığa, sahteciliğe ve herkese karşı uyarısını dile getirmiştir.
Atamız gibi, önce çocuklarımıza doğru örnek olalım, iyiliği, ahlaklı olmayı, mücadeleyi gösterelim, sonra da onlara güvenelim…
Şimdi, son Kasımınız nasıl geçiyor?
Peki, ya On Kasım'ınız....?
Saygıyla…