Eveet, bugün itibarı ile, iki Ulusal Eğitim ve Öğretim dönemi, geçirmekte olduğumuz salgına kurban oldu. Aslında, “dönem” derken; bu kelimeyi eğitim ve öğretimdeki kuşağımız anlamında söyledim…
İlk öğretim ve liselerden bahsediyorum. Üniversiteler ayrı bir dert, ayrı bir konu (belki onu da sonra yazarım) …
19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nı idrak ettiğimiz şu günlerde, bu konu daha da dikkat çekmeli diye düşündüm…
Her ne kadar, uzaktan öğretim şartlarını yenilesek, modernize etsek, sanal dünyanın imkanlarından yararlansak da yüz yüze yapılan eğitim ve öğretim gibi verimli olamadı maalesef…
Geçtiğimiz yıl uzaktan öğretime geçtiğimiz günlerde, Bakanlığın yaptığı “ilk dönemde alınan notlarla sınıf geçileceği” açıklaması üzerine, “yakında bu salgın biter” mantığı ile yeterli alt yapısı, imkânı olmayan ve eğitim, öğretimin önemini anlayamamış öğrenci ve veliler, uzaktan dersleri pek umurlarına koymadılar. Sonra ilerledikçe, salgın bitmeyince, öğrencilerin derslere uyum sağlaması, ilerleyen konulara yetişmesi mümkün olmadı.
Anne babaları da “nereye koyacağız bu çocukları” telaşına kapıldılar. Okullar, çocuklarını ne güzel oyalıyormuş meğer…
Ardından, yine geçen yıl, bir kısmı yapılmış olan sınavların, yapılamayanlar bahane edilerek, tümden iptal edilmesiyle, bu öğrenciler ve velileri için ipin ucu iyice kaçtı. Ayrıca sınavlara giren, çalışan öğrenciler için de büyük bir güven kaybı oluşturdu.
Nasıl olsa devletimiz mağdur etmiyor, her öğrenciyi geçiriyordu. İşin özü, sadece sınıf geçebilmekti zaten. Öğrenmek, eğitilmek, ülkeye, insanlara, kendilerine yararlı kuşaklar oluşturmak değildi…
Bu şekilde kaybedilen bir dönemin ardından, bu yıl da aç-kapa eğitimleri ile hem veliler hem öğrenciler hem de eğitim işletmecileri (servisler, kantinciler, kırtasiyeler, vb.) yaka silkti.
Yukarıda Allah var, uzaktan eğitim meselesi biraz daha toparlandı, öğretmenler ve öğrenciler alıştı. Öğrenciler artık uzaktan ders sırasında, ekrana çizgiler çekmiyor, ne zaman konuşacaklarını öğrendiler, mesaj bölümünden kendi aralarında sohbet etmiyorlar…
Ama bu sefer de derslere devam etmeyen öğrenciler var. Hani geçen sene geçiriverdikleriniz var ya… Sonrasında onları görenler de…
Derslere, yapılan yoklama ve sınavlara katılmayan, katılsa bile katılımcı olmayan, katkı vermeyen, kendini dahi göstermeyen öğrenciler var.
Tabi, katılan, işin hakkını veren, başarılı veya başarısız olanlar da...
Nereden mi biliyorum? Aylardır evden çalışıyorum. Bilmeyenler için, eşim İngilizce öğretmeni. Kızım üniversite öğrencisi. Aynı evde, birer oda kaptık, herkes işini orada görüyor. Benden, öğretmen ailelerinden daha iyi takip edebilen olur mu?
İki yıl (tamamen olmasa bile) kaybedildi. Üstelik bu kaybedilen, sadece verilemeyen eğitim, öğretim değil. Kazandırılan bu yanlış anlayış, atalet ve kolaycılık. Asıl, bunu kırmak daha zor olacak…
Peki, ne yapılmalı?
Olmuşa çare yok. Ama zararın neresinden dönersek kar.
Yapılabilecekleri, işin uzmanları çok daha iyi takdir edeceklerdir (inşallah Bakanlıkta da varlardır) ama, naçizane, birkaç önerim olacak:
- Öncelikle bu dönemde derse girmeyen, zayıf alan öğrencilere, sınıfı tekrar etmesi gerekenlere kesinlikle ayrıcalık gösterilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Bu durum, imkân bulamayanlar, teknik sıkıntısı yaşayanlar için geçerli olmayabilir (tespiti çok kolaydır). Böyle problemi olanlara, farklı çözümler üretilebilir.
- Sonra, geçtiğimiz kayıp dönemlerin dersleri, önümüzdeki yılların müfredatı ile birleştirilip tekrar öğrencilerin önüne getirilmeli. Belki aynı yoğunlukta olmayabilir ancak can alıcı konular özellikle tekrar anlatılmalı, sınavlara eklenmeli. Şüphesiz, sınıfta kalanlar, tekrar edecekler için eski müfredat uygulanabilir.
- Uzaktan eğitim, daha da geliştirilmeli ve yaygınlaşmalı, ülke çapında imkanlar artırılmalı. Eğitim kadrolarının, öğretmenlerin bu konuda eğitilmeleri, güncel olarak bazı sertifikaları almış olma zorunlulukları getirilmeli.
- Her okulda mutlaka, bilgi işlem bölümleri kurulmalı. Bilgisayar alt yapıları, kesintisiz güç kaynağı ve sunucu imkanları çağdaşlaştırılmalı. İdarecilerden birisi, özellikle bu konuda eğitilip hazırlanmalı.
- Okullar sosyal medyada yer almalı. Hatta bu konuda, resmi olanların yanında, okul gazetesi, radyosu gibi öğrenciler tarafından yönetilen sosyal medya adresleri olmalı. Hatta “sosyal medya” konusu müfredata eklenmeli.
- Çocuklarımızın bedensel eğitimleri de unutulmamalı, Beden Eğitimi öğretmenleri, sadece spor üzerine ders vermemeli. Bedenimize nasıl iyi bakarız, koruruz, uzak durmamız gerekenler (uyuşturucular, kas güçlendiriciler, zihin açıcılar, vb.) detaylıca anlatılmalı, öğretilmeli.
- Devamlı İmam Hatip Okulları açılacağına, normal okullarda Arapça dili de yapancı dil seçeneklerine konulmalı, İngilizce, Almanca gibi bir seçenek olmalı. Yeni kuşakların, kutsal kitabımızı anlayarak okuyabilmelerinin önü açılmalı. İsteyen onu da seçebilmeli. Kuru kuruya anlamadan inancın önü kesilmeli. Veya dileyen okul yönetimi, dil veya başka konulardaki seçmeli ders seçeneklerine, eğitmenini bulduğunda yenilerini ekleyebilmeli.
Şüphem yok ki, bu yazıyı okuyan sizlerin de ulusal eğitim ve öğretimde, yapılması veya yapılmaması gerekenler hakkında, aklınıza gelenler olacaktır (isteyen, yorumlarda yazabilir) …
İkbal uğruna, gelecek kuşaklarımıza, ulusumuzun geleceğine uygun görülen, başlangıcı 1950’lere kadar giden, aydınlık ve ilerici devrimlerden saparak, her sene ayrı bir düzen kurulup deneme tahtasına dönen öğrenciler, yetersiz ve yanlış müfredatla; bugün yaşadığımız şiddet olaylarımız, kolaycılığımız, rüşvet ve torpilerimiz, eğitimliye düşmanlığımız, ezilmiş ve mağdur edebiyatımız, din tüccarı bolluğumuz, dışa bağımlılığımız, bilgi ve teknoloji üretimsizliğimiz, okumayan (okumasına gerek olmayan) politikacılarımız ve yöneticilerimizin var olması arasında, elbette bir bağlantı olacaktır…
Dünü değiştiremeyiz ancak yarını düzeltebiliriz. Salgın eğitimini değil, eğitim salgınını konuşacağımız günler gelmesi ve nice 19 Mayıslara ulaşmak dileği ile sağlıcakla kalın…