Belçika, Brüksel’e gitmiş olanlar bilirler; şehrin eski, tarihi sokak köşelerinin birinde, kentin simgesi bulunmaktadır. 61 cm yüksekliğinde bir heykel-çeşmedir. Adı “Manneken Pis”, tercümesi “İşeyen Çocuk”…
Brüksel’e gidip de bu heykeli görmeyen yoktur. Tüm turistik mağazalar, meşhur Belçika çikolatası satan dükkanlar hepsi bu simge heykel den ekmek yer. İşeyen Çocuk şeklinde, çikolatalar, küçük maskotlar, magnetler, anahtarlıklar, süs elemanları her yerde karşınıza çıkar. Gidip de bir tanesinden almayan yoktur.
Peki nedir bu heykelin öyküsü?
Turistler için basılmış el kitapçığında yazdığına göre, Barabantça’dan gelen "Manneken Pis", bu adı almadan önce Fransızca “Petit Julien” (Küçük Jülien) olarak biliniyormuş ve bundan yaklaşık 400 yıl önce 1619'da yapılmış.
Rivayetlerden birine göre Brüksel'i bu oğlan çocuğu kurtarmış. Hikâyede, o zamanlar Brüksel’deki düşmanlar geri çekilir gibi yaparlarken aslında kentin altına barut yerleştirmişler. Julien isimli küçük çocuk da alev alan fünyeyi görmüş ve çabucak üzerine işeyerek söndürmüş. Büyük bir faciayı önleyen bu çocuk, kahraman ilan edilerek heykeli dikilmiş.
Bir diğer rivayette ise, öfkeli bir cadının heykeli lanetlediğinden söz edilir. Lanetlemesi ile sonsuza kadar işeyecek olan çocuğu gören adam, yaptığı heykel ile çocuğun kaderini değiştirmiştir. Bir diğer senaryoya göre ise cadı başarılı olmuştur, çocuğu sonsuza kadar lanetlemiş ve onu taşa çevirmiştir.
Zaman içinde pek çok defa çalınmış, geri gelmiş, yenileri yapılmış, onarılmış olmasına rağmen hala daha ilgi odağı olmaya devam etmektedir.
Bugün insanların gördüğü heykel ise 1965'te yapılan bir kopya. Kopyası yapıldıktan birkaç ay sonra orijinal heykel kırık olarak Brüksel’deki kanalların birinde bulundu ve şu anda Grand Place’deki Maisondu Roi’de (Brüksel Belediye Binası ve Kent Müzesi’nde) muhafaza ediliyor. Ancak bu heykelin gerçek olmadığı ileri sürüldü. Ardından üzerinde 2015 yapılan bir incelemenin ardından bronz heykel altın bir kaide üzerine yerleştirildi.
Eski yüzyıllarda “kahramanlık” ve “haylazlık” addedilen “Manneken Pis” bugünse düşünce özgürlüğü, direniş ve medeni cesaretin sembolü olarak görülüyor.
Zira sokak ortasında işemek sıradan bir durum değildir..!
22 Mart 2016'da Brüksel'de yapılan terör saldırısından hemen sonra sosyal medyada İşeyen Çocuk'un teröristlerin üzerine işediğini gösteren görseller yayıldı.
Hitler faşizmi döneminde Almanya’nın Belçika’yı işgaline tepki olarak bu İşeyen Çocuk’un Alman faşizminin simgesi olan ‘gamalı haç’ın üzerine işediği görseller paylaşılmıştı.
İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkışını protesto etmek için, İngiliz askeri üniforması giydirilmiş İşeyen Çocuk gibi daha pek çok örnek sıralayabiliriz.
Bugüne kadar 950 farklı kostümü olduğu söylenmekte. Ayrıca bu kostümler Şubat 2017’de açılışı yapılan Garde Robe Manneken Pis Museum (İşeyen Çocuğun Elbise Dolabı Müzesi) binasında sergileniyor (Buradan da tanıtım ve ekmek çıkartıyorlar)
Bu eylemler ve heykel, halkla, basınla, yerel yönetimle, turistle ve zekayla bir şehri tüm Avrupa ve dünyaya tanıtmaktadır. Brüksel şehri, bu zekice tavırlarıyla ekonomisini güçlendirmekte ve yaşatmaya devam etmektedir.
Bir şehrin, 61 cm boyunda küçücük bir simgeden, onu görmeye gelen turistlerden, uyandırılan meraktan, devamlı canlı tutulan şehir efsanesinden, özgürlükten özgür düşünceyle nasıl beslendiğinin tam bir örneğidir.
Bir araştırmaya göre; yılda 6 milyon turist İşeyen Çocuk’u görmeye, Brüksel’e gelmektedir. Kütahya’ya bir yılda gelen turist sayısı ise en fazla 500 bin civarındadır…
Kütahya’dan iki misli nüfusa sahip olan Brüksel, iki misli tarihe ve değere sahip değildir. Ancak ileri görüşe, çalışkanlığa, özgür düşünceye ve ortak akla sahip oldukları açıktır…
Şehre, yeni simgeler, koca koca eserler yapmak isteyenlerin, mevcut değerlerimizi küçük görenlerin, gelecek projeksiyonlarını eskiyi yok etmek üzerine kuranların, sadece görseli düşünüp manayı kaçıranların vizyonlarının ne kadar yüzeysel kaldığının farkındasınızdır.
Düşünülenler belki yerel ölçekte ilk zamanlar hareketlilik yaratacakken asıl ihtiyacımız olan yabancı turist, ziyaretçi konusunda çuvallayacağı açıktır.
Mesela, ne için yapıldığını anlayamadığımız ve Çinili Camimizin temelinin kaymasına neden olan Ahmet Yakupoğlu Müze binasını kaç kişi gezmiştir? Kaç turist, yabancı, Yakupoğlu’nun sanatını o bina sayesinde görmüştür? O bina olmasaydı anlatılamayacak mıydı rahmetli Yakupoğlu? Evi ve Bahçesi müzeydi zaten, hayaliydi büyük sanatçının. Bahçesini ve eserini bozmaktan, gölgelemekten başka bir işe yaramış mıdır?
Artık sadece bina yapmak, büyük alışveriş merkezi planlamak, şekil oluşturmak, göz boyamak ekonomik bir anlam ifade etmiyor. Altını doldurup, hikayesini yazıp, evrenselleştirebildiğiniz ölçüde başarılı oluyorsunuz. Aksi takdirde, boşa harcanmış zaman ve parayla, kuru, boş, çalışmayan mekanlara, şehre sahip olursunuz.
Yapılması gereken; ellimizde var olan değerlere, Çinili Vazo’ya, Çinili Cami’ye, Hisar’a, tarihimize, sanatımıza, sanatçılarımıza, kültürümüze, bizi biz yapanlara sahip çıkarak, değerlerine değer katıp, yukarıda pek çok örneğini verdiğim akıl dolu projeler gibi fikirler üretmektir. Gençlerle çalışmaktır. Onların dinamizmini bu alana yönlendirmektir…
Yani büyüklüğünün hiçbir önemi yoktur, asıl olan fonksiyonel, üretken, değerli ve sürekli olmasıdır…