İsa ÖZTÜRK
Köşe Yazarı
İsa ÖZTÜRK
 

Harese

Zülfü Livaneli'nin  “Huzursuzluk” romanında bir bilge soruyordu: Harese nedir bilir misin oğlum?   Bildiğin o hırs, haris, ihtiras, muhteris sözleri buradan türemiştir. Harese şudur evladım ;   Develere çöl gemileri derler bilirsin, bu mübarek hayvan üç hafta yemeden içmeden, aç susuz çölde yürür de yürür; o kadar dayanıklıdır yani.   Ama bunların çölde çok sevdikleri bir diken vardır.   Gördükleri yerde o dikeni koparır çiğnemeye başlarlar.   Keskin diken devenin ağzında yaralar açar, o yaralardan kan akmaya başlar.   Tuzlu kan dikenle karışınca bu tat devenin daha çok hoşuna gider.   Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz, kendi kanından sarhoş olur ve engel olunmazsa kan kaybından ölür deve..   Livaneli'nin bu romanını okumadım ama bu alıntıyı ilk okuduğum anda dedim ki “Ne kadar da insanoğlunun şu an ki durumuyla örtüşüyor..”    Üç günlük dünyada ne kadar çok hırs yapmışız, ne kadar paraya, mala, mülke, koltuğa, makama tamah edip tapmışız..    Ne kadar doyumsuz olmuşuz, ne kadar çok kıskanmışız komşumuzun yeni evini, arabasını.. Ne kadar çok özenmişiz mesai arkadaşımızın aldığı I-Phone bilmem kaça..   Ne kadar çok imrenmişiz gerçek hayatta tanımadığımız ama sosyal medyadan tanıştığımız insanların sınırsız yiyeceklerle dolu serpme kahvaltılarına, mangal partilerine, şaşalı hayatlarına..   Ne kadar çok eğilmişiz birilerinin önünde..   İşimizi gördürmek için ne kadar çok el etek öpmüşüz.. Doğayı, ormanları, hayvanları ne kadar çok katletmişiz..   Ne kadar çok doyumsuz olmuşuz kendi kanımızın tadına ve sarhoşluğuna..   Hırslı olmuşuz ama azimli olmamışız.   Hırsla azim genelde aynı duygular gibi algılanır ama hırs kötücüldür bence.. Azim ise daha naif ve kararlı bir duruşun simgesidir. Hırs “Sonu gelmeyen  istek, aşırı tutku, öfke ve kızgınlık” duygularını ifade ederken Azim “Bir işteki engelleri yenme kararlılığıdır”..   Azimli olmak daha bireyseldir, amacına ulaşmak için kimseye zarar vermeden, kimseyi kıskanmadan, kimseye aldırmadan doğru bildiğin yolda doğru hareketlerde bulunmaktır. Hırslı olmaksa hedefe ulaşmak için her yolu mubah görmeyi, ilkelerinden ve kişiliğinden taviz vermeyi ve ahlaki olarak da zayıflamayı da içerir.   Hırs istektir, azim ise gayrettir.   Hırs hata yapmaya yöneltir, azim ise sabırlı ve metanetli olmayı öğretir.   Minicik bir virüsün Dünyayı hizaya getirdiği ve en önemli hazinemizin sağlığımız olduğunu anladığımız bugünlerde şapkamızı önümüze koyup kendimizi sorgulamamız ve düşünmemiz gerekiyor bence.. Ne kadar çok anlamsız ve değersizmiş taptığımız ve tamah ettiğimiz şeyler..   Ne kadar lezzetliymiş dostlarımızla basit bir sofrada yediğimiz yemekler, yaptığımız sade kahvaltılar..   Ne kadar güzel bir duyguymuş okula gönderdiğimiz çocuğumuzun yanaklarından öperek arkasından el sallamak..   Ne kadar çok boşluğumuzu dolduruyormuş tecrübeleriyle, hayattaki ustaca yönlendirmeleriyle başımızın tacı olan büyüklerimiz..   Ne kadar sıcakmış samimi sarılmalar ve içten kucaklaşmalar.. Ve yarın ne kadar değerli olacak maske olmadan içimize çekeceğimiz O ilk nefes..   Sağlıkla kalın..

Harese

Zülfü Livaneli'nin  “Huzursuzluk” romanında bir bilge soruyordu:


Harese nedir bilir misin oğlum?

 

Bildiğin o hırs, haris, ihtiras, muhteris sözleri buradan türemiştir.


Harese şudur evladım ;

 

Develere çöl gemileri derler bilirsin, bu mübarek hayvan üç hafta yemeden içmeden, aç susuz çölde yürür de yürür; o kadar dayanıklıdır yani.

 

Ama bunların çölde çok sevdikleri bir diken vardır.

 

Gördükleri yerde o dikeni koparır çiğnemeye başlarlar.

 

Keskin diken devenin ağzında yaralar açar, o yaralardan kan akmaya başlar.

 

Tuzlu kan dikenle karışınca bu tat devenin daha çok hoşuna gider.

 

Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz, kendi kanından sarhoş olur ve engel olunmazsa kan kaybından ölür deve..

 

Livaneli'nin bu romanını okumadım ama bu alıntıyı ilk okuduğum anda dedim ki “Ne kadar da insanoğlunun şu an ki durumuyla örtüşüyor..” 

 

Üç günlük dünyada ne kadar çok hırs yapmışız, ne kadar paraya, mala, mülke, koltuğa, makama tamah edip tapmışız.. 

 

Ne kadar doyumsuz olmuşuz, ne kadar çok kıskanmışız komşumuzun yeni evini, arabasını..
Ne kadar çok özenmişiz mesai arkadaşımızın aldığı I-Phone bilmem kaça..

 

Ne kadar çok imrenmişiz gerçek hayatta tanımadığımız ama sosyal medyadan tanıştığımız insanların sınırsız yiyeceklerle dolu serpme kahvaltılarına, mangal partilerine, şaşalı hayatlarına..

 

Ne kadar çok eğilmişiz birilerinin önünde..

 

İşimizi gördürmek için ne kadar çok el etek öpmüşüz..
Doğayı, ormanları, hayvanları ne kadar çok katletmişiz..

 

Ne kadar çok doyumsuz olmuşuz kendi kanımızın tadına ve sarhoşluğuna..

 

Hırslı olmuşuz ama azimli olmamışız.

 

Hırsla azim genelde aynı duygular gibi algılanır ama hırs kötücüldür bence.. Azim ise daha naif ve kararlı bir duruşun simgesidir. Hırs “Sonu gelmeyen  istek, aşırı tutku, öfke ve kızgınlık” duygularını ifade ederken Azim “Bir işteki engelleri yenme kararlılığıdır”..

 

Azimli olmak daha bireyseldir, amacına ulaşmak için kimseye zarar vermeden, kimseyi kıskanmadan, kimseye aldırmadan doğru bildiğin yolda doğru hareketlerde bulunmaktır. Hırslı olmaksa hedefe ulaşmak için her yolu mubah görmeyi, ilkelerinden ve kişiliğinden taviz vermeyi ve ahlaki olarak da zayıflamayı da içerir.

 

Hırs istektir, azim ise gayrettir.

 

Hırs hata yapmaya yöneltir, azim ise sabırlı ve metanetli olmayı öğretir.

 

Minicik bir virüsün Dünyayı hizaya getirdiği ve en önemli hazinemizin sağlığımız olduğunu anladığımız bugünlerde şapkamızı önümüze koyup kendimizi sorgulamamız ve düşünmemiz gerekiyor bence..
Ne kadar çok anlamsız ve değersizmiş taptığımız ve tamah ettiğimiz şeyler..

 

Ne kadar lezzetliymiş dostlarımızla basit bir sofrada yediğimiz yemekler, yaptığımız sade kahvaltılar..

 

Ne kadar güzel bir duyguymuş okula gönderdiğimiz çocuğumuzun yanaklarından öperek arkasından el sallamak..

 

Ne kadar çok boşluğumuzu dolduruyormuş tecrübeleriyle, hayattaki ustaca yönlendirmeleriyle başımızın tacı olan büyüklerimiz..

 

Ne kadar sıcakmış samimi sarılmalar ve içten kucaklaşmalar..
Ve yarın ne kadar değerli olacak maske olmadan içimize çekeceğimiz O ilk nefes..

 

Sağlıkla kalın..

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve telgrafgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.