Mehmet GÜREL
Köşe Yazarı
Mehmet GÜREL
 

İki dudak...

Vücudumuzun ender açıklarındandır. Toplasanız bir elin parmaklarını geçmez bu açıklıklar. Bunlardan iki dudağımızın arası çok önemlidir.  Konuşuruz, su içeriz, yemek yeriz, hava alırız, hava atarız, bükeriz, kıvırırız, sallarız, kandırırız, hepsini yaparız onlarla... Ağzımızdan çıkan, iki dudağımız arasındakiler bizi gösterir karşımızdakine. Bize bir soru yöneltildiğinde, mümkünse cevaplarız. Doğru veya yanlış, bildiğimiz kadar... Hele hele bizden, yapacağımız hareket, alacağımız karar üzerine bir bilgi bekleniyorsa karşımızdakini bekletmeden cevaplarız. Nezakettir... “Bir çay daha alır mısınız?” “Yeni aldığım kıyafetimi beğendiniz mi?” “Büroyu ne zaman açacağız? Ne zaman evden çalışma bitecek?” ............... Düşünün, üç aydır evden çalıştırdığınız personelinizin beklediği kararınızı onlara anlatırken; “Değerli çalışma arkadaşlarım, şirketimiz şu zamanda kuruldu. O zamanki ortakların aldıkları bazı kararlarla, iş akışımızı bazı müşterilere yönlendirdiler. Kar etmediğinizi sizlere duyururum. Bu sonuçları sizlere aktarmalıyım ki, sizleri onlardan nasıl daha iyi yönettiğimizi anlayın.  .................. bla, bla, bla... Maaşlarınıza zam yapamıyoruz ancak size iki tane daha kredi kartı veriyoruz. Verdiğimiz limitler kadar kullanabilirsiniz. Görüyorsunuz size destek olmak için elimizden geleni yapıyoruz. Bu konuda piyasada birinciyiz... Bu zor dönemde, yaşadığınız sıkıntılarda yanınızdayız. Her zaman sizlere borç verebiliriz... ..... bla, bla, bla...... Şirket olarak geçtiğimiz sene büyümeyi yakaladık. Kısa dönem çalışma ödeneği sayesinde hepinize yarım maaş öderken küçülmedik. Ancak planlanan büyümeyi yakalayamadığımız geçen dönemden sonra, önümüzdeki dönemde siz çalışanlarımızın ücretlerini alabilmeniz için bazılarınızın fedakarlık yapması gerekecek.  Merak etmeyin alacağımız kararlar hakkaniyetli ve adil olacaktır. İşini yapan, işimize yarayanlarla yolumuz oldukça uzun.  ..............bla, bla, bla..... Büronun ne zaman açılacağına gelince, haftanın kırmızı günleri kapalı, turuncu günleri öğleden sonra açık, sarı günleri hafta içi, mavi günleri ise hafta sonu bile açığız. Uşak şubemizin başarısı arkasındakini merak etmiyor değiliz...” Diye konuşabilirsiniz. Ancak, açıklamanızı bekleyenlerin, araya reklam almanızı nasıl karşılanacağını da görebilmelisiniz. Şirket kurucularının patronla aynı fikirde olmaması mı? Ya da şirketin size vereceği borçlar mı...? Hatta maaşınıza zam alamayacağınız mı...? Yoksa, geleceğinizi etkileyecek, evinize ekmek götürüp götüremeyeceğinizi belirleyecek olan Şirketinizin ne zaman açılacağı mı o dakikada sizi ilgilendirir... Ne dersiniz...? Patron bunları söyleyerek size ayıp etmemiş midir? Reyting kaygısı gütmemiş midir..? Bu yazdıklarımı ne olur muhalif, sendikalı bir işçiymişim gibi görmeyin. Tek istediğim şahsıma ve aklıma gösterilecek nezakettir... Her fırsatta, benim meslek sahibi olmama sebep olan şirket kurucuları hakkındaki bu yanlı anlatımlar, ancak geçmişi iyi okuyamayan, bugün yedikleri ekmekte hakkı olanları tanıyamayan şirket çalışanı şak şakçılara hitab eder. Onlar da zaten geçmişi iyi bilmediklerinden şirketimizin geleceğine de hakim olamaz, sadece patronu zenginleştirirler... İki dudak ve iki kulak (veya tam tersi) arasındaki yolun, beynimizden geçmesi dileklerimle.  Sağlıcakla kalın...

İki dudak...

Vücudumuzun ender açıklarındandır. Toplasanız bir elin parmaklarını geçmez bu açıklıklar. Bunlardan iki dudağımızın arası çok önemlidir. 

Konuşuruz, su içeriz, yemek yeriz, hava alırız, hava atarız, bükeriz, kıvırırız, sallarız, kandırırız, hepsini yaparız onlarla...

Ağzımızdan çıkan, iki dudağımız arasındakiler bizi gösterir karşımızdakine.

Bize bir soru yöneltildiğinde, mümkünse cevaplarız. Doğru veya yanlış, bildiğimiz kadar...

Hele hele bizden, yapacağımız hareket, alacağımız karar üzerine bir bilgi bekleniyorsa karşımızdakini bekletmeden cevaplarız. Nezakettir...

“Bir çay daha alır mısınız?”

“Yeni aldığım kıyafetimi beğendiniz mi?”

“Büroyu ne zaman açacağız? Ne zaman evden çalışma bitecek?”

...............

Düşünün, üç aydır evden çalıştırdığınız personelinizin beklediği kararınızı onlara anlatırken;

“Değerli çalışma arkadaşlarım, şirketimiz şu zamanda kuruldu. O zamanki ortakların aldıkları bazı kararlarla, iş akışımızı bazı müşterilere yönlendirdiler. Kar etmediğinizi sizlere duyururum. Bu sonuçları sizlere aktarmalıyım ki, sizleri onlardan nasıl daha iyi yönettiğimizi anlayın. 

.................. bla, bla, bla...

Maaşlarınıza zam yapamıyoruz ancak size iki tane daha kredi kartı veriyoruz. Verdiğimiz limitler kadar kullanabilirsiniz. Görüyorsunuz size destek olmak için elimizden geleni yapıyoruz. Bu konuda piyasada birinciyiz...

Bu zor dönemde, yaşadığınız sıkıntılarda yanınızdayız. Her zaman sizlere borç verebiliriz...

..... bla, bla, bla......

Şirket olarak geçtiğimiz sene büyümeyi yakaladık. Kısa dönem çalışma ödeneği sayesinde hepinize yarım maaş öderken küçülmedik. Ancak planlanan büyümeyi yakalayamadığımız geçen dönemden sonra, önümüzdeki dönemde siz çalışanlarımızın ücretlerini alabilmeniz için bazılarınızın fedakarlık yapması gerekecek. 

Merak etmeyin alacağımız kararlar hakkaniyetli ve adil olacaktır. İşini yapan, işimize yarayanlarla yolumuz oldukça uzun. 

..............bla, bla, bla.....

Büronun ne zaman açılacağına gelince, haftanın kırmızı günleri kapalı, turuncu günleri öğleden sonra açık, sarı günleri hafta içi, mavi günleri ise hafta sonu bile açığız. Uşak şubemizin başarısı arkasındakini merak etmiyor değiliz...”

Diye konuşabilirsiniz. Ancak, açıklamanızı bekleyenlerin, araya reklam almanızı nasıl karşılanacağını da görebilmelisiniz.

Şirket kurucularının patronla aynı fikirde olmaması mı? Ya da şirketin size vereceği borçlar mı...? Hatta maaşınıza zam alamayacağınız mı...?

Yoksa, geleceğinizi etkileyecek, evinize ekmek götürüp götüremeyeceğinizi belirleyecek olan Şirketinizin ne zaman açılacağı mı o dakikada sizi ilgilendirir...

Ne dersiniz...?

Patron bunları söyleyerek size ayıp etmemiş midir? Reyting kaygısı gütmemiş midir..?

Bu yazdıklarımı ne olur muhalif, sendikalı bir işçiymişim gibi görmeyin. Tek istediğim şahsıma ve aklıma gösterilecek nezakettir...

Her fırsatta, benim meslek sahibi olmama sebep olan şirket kurucuları hakkındaki bu yanlı anlatımlar, ancak geçmişi iyi okuyamayan, bugün yedikleri ekmekte hakkı olanları tanıyamayan şirket çalışanı şak şakçılara hitab eder. Onlar da zaten geçmişi iyi bilmediklerinden şirketimizin geleceğine de hakim olamaz, sadece patronu zenginleştirirler...

İki dudak ve iki kulak (veya tam tersi) arasındaki yolun, beynimizden geçmesi dileklerimle. 

Sağlıcakla kalın...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve telgrafgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.