Mehmet GÜREL
Köşe Yazarı
Mehmet GÜREL
 

İdeolojide sürdürülebilirlik…

Biliyorsunuz, zaman zaman Kemalizm üzerine yazılar hazırlıyorum. Bu hafta da bu seriye devam etmek ve bugün yaşadıklarımızda Kemalist ideolojinin bizi nasıl yönlendireceğine örnek vermek isterim... Bu haftaki yazıma bir alıntıyla başlamak istiyorum. “Kemalizm konusunda yapılan çalışmaların arkasından, gelecek için bize kalacak en önemli eser; bu ideolojinin oluşturularak Türk toplumunun ve genç kuşakların yararına sunulması ve Kemalizm’in sadece geçmişte yaşanmış bir -tarihsel olay- değil, Türk toplumunun tüm sorunlarının çözümünde kullanılacak ve geleceğe dönük sürekli bir dinamizm anlamında bir -ulusal modernleşme- ideolojisi olduğunun anlatılmasıdır.” diyor Prof. Dr. İsmail Giritli, Atatürkçülük İdeolojisi kitabında. Evet, Kemalizm dinamiktir. Çünkü pozitivisttir.  Yani, bilimin egemenliğine inanan, aklın üstünlüğünü savunan, batıl inanışlara, hurafelere karşı savaşan, devamlı gelişimi dolayısı ile değişimi de ön gören tek ideolojidir. Sorunlar karşısında akıl ve bilimi kullanmayı şart koşan kavram, devamlı değişip, gelişip kendini yenilemek üzerine kurulmuştur. Yani başka ideolojiler gibi sabit doğmaları yoktur. Tek bir düsturu önerir; “Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvafakiyet için, en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir.”    (Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için gerçek yol gösterici, bilim ve teknolojidir. Bilim ve teknolojinin dışında bir yol gösterici aramak aymazlıktır, bilgisizliktir, sapkınlıktır.) Zamana göre, çağın ihtiyaçlarına göre çözümler üretmek, bilimsel teknikleri kullanmak, Kemalizm’in zamana yenilmeyeceğinin, ölmeyeceğinin tek göstergesidir. Mesela, Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda eğitim adına yapılanları, devrimleri, Köy Enstitülerini gördükçe tek düstur doğrultusunda toplumu geliştirmeye yönelik atılmış adımları net olarak görebilmekteyiz... Eğitim adına yapılan reformların tamamı, toplumun alttan yukarıya doğru -yani eğitime ulaşma imkânı az olandan başlayarak- en uygun şekilde yapılabileceğini göstermiştir. Akılcılıkla, topumuzu gerçekten eğitime kavuşturmak amacıyla, bundan başka çare olmadığını gördükçe, geçmişten aldığımız derslerle günümüz eğitim programlarına, yapılanlara, yapılmayanlara baktıkça herkesin aklına türlü öneriler gelmekte. Hepsi çok değerli mutlaka, her önerinin değerlendirilmeleri ve incelenmeleri gerekli. Eğitim konusu üzerine Kemalizm’in getirdiği akılcı düşünce yürütme ve zamanın şartlarını değerlendirerek çözüm üretme konusunda ilk aklımıza gelen ise; kaldırılan köy okullarının yeniden açılarak, Eğitim Fakültelerinde, “Köy Okulu Öğretmenliği” Bölümünün kısa zamanda açılması ve Köy öğretmenlerine, aynı Köy Enstitülerinde olduğu gibi bölgelere göre, modern tarım ve hayvancılık metotlarının öğretilip, öğretmenlerin de çalıştığı köylerde birer çiftçi olmalarını sağlamak ile başlanılabilir. Açılan köy okulları, çocuksuz, gençsiz kalan, nüfusu ihtiyarlayan, hatta boşalan köyleri tekrar canlandırmada önemli bir etken olacaktır. Bu da ülke üretimine en önemli katkıların başında gelir. Köy okulları kapandıktan sonra maalesef köylerimizden şehirlere göç hızlanmıştır. Çocuklarının geleceği, iyi eğitimi için göç, köylü nüfusunun gerçeği olmuştur. Ayrıca kasaba ve kentlerimizin durumları malumdur. Yabancı misafirleri saymıyorum bile… Şehirde alıştığını, rızkını, aradığını bulamayan ciddi oranda mutsuz bir nüfus vardır. Şehirdeki müteahhitler kazanacak diye köylerimizi feda edemeyiz. Milletin Efendiliğini müteahhitlerden tekrar üretenlere vererek başlayabiliriz. Aynı eğitim sistemi, şehirlerin kenar mahalleleri için de düşünülüp “Mahalle Okulları” ve yine Eğitim Fakültelerinde “Mahalle Öğretmenliği” bölümlerinin hemen oluşturulması ile buradaki çocuk ve gençlerin, el sanatları, bölgesine göre değişik zanaatlarda ön eğitim almalarını sağlamak mümkün olacaktır. O kayıp dediğimiz gençlik, bakın neler üretecektir... Gelişim ve değişim eğitimle başlayacak. Devrimleri anlayarak, anlatarak devam edecek, kalkınma ve refah ile sonuçlanacaktır. Bir toplumda gelişim üstten başlamaz. Böyle yapılırsa, aynı beş kardeşler örneğine döner, sadece üst bilgiye ve refaha ulaşır. En alttan başlanacak gelişim en kalıcı olandır... “Şimdiye kadar takibolunan tahsil ve terbiye usullerinin milletimizin gerileme tarihinde en önemli bir amil olduğu kanaatindeyim. Terbiyedir ki, bir milleti ya hür, müstakil, şanlı, ali bir heyeti içtimaiye halinde yaşatır veya bir milleti esaret ve sefalete terk eder. Efendiler, yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize görecekleri tahsilin sınırı ne olursa olsun, en evvel ve her şeyden evvel, Türkiye’nin istiklaline, kendi benliğine, milli geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir. Dünyadaki milletler arası duruma göre, böyle bir savaşın gerektirdiği terbiye unsurları ile donanmış olmayan fertler ve bu mahiyette fertlerden toplanmış cemiyetlere hayat ve istiklal yoktur… Silahla olduğu gibi dimağı ile de mücadele mecburiyetinde olan milletimizin birincisinde gösterdiği kudreti, ikincisinde de göstereceğine asla şüphem yoktur. Milletimizin saf karakteri kabiliyetlerle doludur. Ancak, bu tabi kabiliyeti bilecek usullerle donanmış vatandaşlar lazımdır.” (Şimdiye kadar uygulanan eğitim ve öğretim metotlarının, ulusumuzun gerilere düştüğü dönemde ilerlemenin en önemli göstergesi olduğunu düşünmekteyim. Eğitimdir ki, bir ulusu ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum halinde yaşatır ya da bir ulusu esaret ve sefalet içine iter. Efendiler, yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri öğrenimin sınırı ne olursa olsun, önce ve her şeyden önce, Türkiye’nin istiklaline, kendi benliğine, ulusal geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla savaşmak gerektiği öğretilmelidir. Uluslararası ortamda, böyle bir savaşın gerektirdiği şartlarda eğitilmemiş fertler ve oluşturdukları toplumlara hayat ve bağımsızlık yoktur… Silahla olduğu gibi bilinci ile de savaşmak zorunda olan ulusumuzun birincisinde (Kurtuluş Savaşı) gösterdiği gücü, ikincisinde de (Kalkınma) göstereceğine asla şüphem yoktur. Ulusumuzun temiz karakteri kabiliyetlerle doludur. Ancak, bu doğal kabiliyete göre hazırlanmış sistemlerle eğitimli vatandaşlar lazımdır.) M. Kemal Atatürk, 15.07.1921, ilk Milli Eğitim Kongresi’ni açarken...

İdeolojide sürdürülebilirlik…

Biliyorsunuz, zaman zaman Kemalizm üzerine yazılar hazırlıyorum. Bu hafta da bu seriye devam etmek ve bugün yaşadıklarımızda Kemalist ideolojinin bizi nasıl yönlendireceğine örnek vermek isterim...

Bu haftaki yazıma bir alıntıyla başlamak istiyorum.

“Kemalizm konusunda yapılan çalışmaların arkasından, gelecek için bize kalacak en önemli eser; bu ideolojinin oluşturularak Türk toplumunun ve genç kuşakların yararına sunulması ve Kemalizm’in sadece geçmişte yaşanmış bir -tarihsel olay- değil, Türk toplumunun tüm sorunlarının çözümünde kullanılacak ve geleceğe dönük sürekli bir dinamizm anlamında bir -ulusal modernleşme- ideolojisi olduğunun anlatılmasıdır.”

diyor Prof. Dr. İsmail Giritli, Atatürkçülük İdeolojisi kitabında.

Evet, Kemalizm dinamiktir. Çünkü pozitivisttir.  Yani, bilimin egemenliğine inanan, aklın üstünlüğünü savunan, batıl inanışlara, hurafelere karşı savaşan, devamlı gelişimi dolayısı ile değişimi de ön gören tek ideolojidir.

Sorunlar karşısında akıl ve bilimi kullanmayı şart koşan kavram, devamlı değişip, gelişip kendini yenilemek üzerine kurulmuştur.

Yani başka ideolojiler gibi sabit doğmaları yoktur. Tek bir düsturu önerir; “Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvafakiyet için, en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir.”    (Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için gerçek yol gösterici, bilim ve teknolojidir. Bilim ve teknolojinin dışında bir yol gösterici aramak aymazlıktır, bilgisizliktir, sapkınlıktır.)

Zamana göre, çağın ihtiyaçlarına göre çözümler üretmek, bilimsel teknikleri kullanmak, Kemalizm’in zamana yenilmeyeceğinin, ölmeyeceğinin tek göstergesidir.

Mesela, Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda eğitim adına yapılanları, devrimleri, Köy Enstitülerini gördükçe tek düstur doğrultusunda toplumu geliştirmeye yönelik atılmış adımları net olarak görebilmekteyiz...

Eğitim adına yapılan reformların tamamı, toplumun alttan yukarıya doğru -yani eğitime ulaşma imkânı az olandan başlayarak- en uygun şekilde yapılabileceğini göstermiştir.

Akılcılıkla, topumuzu gerçekten eğitime kavuşturmak amacıyla, bundan başka çare olmadığını gördükçe, geçmişten aldığımız derslerle günümüz eğitim programlarına, yapılanlara, yapılmayanlara baktıkça herkesin aklına türlü öneriler gelmekte.

Hepsi çok değerli mutlaka, her önerinin değerlendirilmeleri ve incelenmeleri gerekli. Eğitim konusu üzerine Kemalizm’in getirdiği akılcı düşünce yürütme ve zamanın şartlarını değerlendirerek çözüm üretme konusunda ilk aklımıza gelen ise; kaldırılan köy okullarının yeniden açılarak, Eğitim Fakültelerinde, “Köy Okulu Öğretmenliği” Bölümünün kısa zamanda açılması ve Köy öğretmenlerine, aynı Köy Enstitülerinde olduğu gibi bölgelere göre, modern tarım ve hayvancılık metotlarının öğretilip, öğretmenlerin de çalıştığı köylerde birer çiftçi olmalarını sağlamak ile başlanılabilir.

Açılan köy okulları, çocuksuz, gençsiz kalan, nüfusu ihtiyarlayan, hatta boşalan köyleri tekrar canlandırmada önemli bir etken olacaktır. Bu da ülke üretimine en önemli katkıların başında gelir. Köy okulları kapandıktan sonra maalesef köylerimizden şehirlere göç hızlanmıştır. Çocuklarının geleceği, iyi eğitimi için göç, köylü nüfusunun gerçeği olmuştur. Ayrıca kasaba ve kentlerimizin durumları malumdur. Yabancı misafirleri saymıyorum bile…

Şehirde alıştığını, rızkını, aradığını bulamayan ciddi oranda mutsuz bir nüfus vardır. Şehirdeki müteahhitler kazanacak diye köylerimizi feda edemeyiz. Milletin Efendiliğini müteahhitlerden tekrar üretenlere vererek başlayabiliriz.

Aynı eğitim sistemi, şehirlerin kenar mahalleleri için de düşünülüp “Mahalle Okulları” ve yine Eğitim Fakültelerinde “Mahalle Öğretmenliği” bölümlerinin hemen oluşturulması ile buradaki çocuk ve gençlerin, el sanatları, bölgesine göre değişik zanaatlarda ön eğitim almalarını sağlamak mümkün olacaktır. O kayıp dediğimiz gençlik, bakın neler üretecektir...

Gelişim ve değişim eğitimle başlayacak. Devrimleri anlayarak, anlatarak devam edecek, kalkınma ve refah ile sonuçlanacaktır.

Bir toplumda gelişim üstten başlamaz. Böyle yapılırsa, aynı beş kardeşler örneğine döner, sadece üst bilgiye ve refaha ulaşır.

En alttan başlanacak gelişim en kalıcı olandır...

“Şimdiye kadar takibolunan tahsil ve terbiye usullerinin milletimizin gerileme tarihinde en önemli bir amil olduğu kanaatindeyim. Terbiyedir ki, bir milleti ya hür, müstakil, şanlı, ali bir heyeti içtimaiye halinde yaşatır veya bir milleti esaret ve sefalete terk eder. Efendiler, yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize görecekleri tahsilin sınırı ne olursa olsun, en evvel ve her şeyden evvel, Türkiye’nin istiklaline, kendi benliğine, milli geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir.

Dünyadaki milletler arası duruma göre, böyle bir savaşın gerektirdiği terbiye unsurları ile donanmış olmayan fertler ve bu mahiyette fertlerden toplanmış cemiyetlere hayat ve istiklal yoktur… Silahla olduğu gibi dimağı ile de mücadele mecburiyetinde olan milletimizin birincisinde gösterdiği kudreti, ikincisinde de göstereceğine asla şüphem yoktur. Milletimizin saf karakteri kabiliyetlerle doludur. Ancak, bu tabi kabiliyeti bilecek usullerle donanmış vatandaşlar lazımdır.”

(Şimdiye kadar uygulanan eğitim ve öğretim metotlarının, ulusumuzun gerilere düştüğü dönemde ilerlemenin en önemli göstergesi olduğunu düşünmekteyim. Eğitimdir ki, bir ulusu ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum halinde yaşatır ya da bir ulusu esaret ve sefalet içine iter. Efendiler, yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri öğrenimin sınırı ne olursa olsun, önce ve her şeyden önce, Türkiye’nin istiklaline, kendi benliğine, ulusal geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla savaşmak gerektiği öğretilmelidir.

Uluslararası ortamda, böyle bir savaşın gerektirdiği şartlarda eğitilmemiş fertler ve oluşturdukları toplumlara hayat ve bağımsızlık yoktur… Silahla olduğu gibi bilinci ile de savaşmak zorunda olan ulusumuzun birincisinde (Kurtuluş Savaşı) gösterdiği gücü, ikincisinde de (Kalkınma) göstereceğine asla şüphem yoktur. Ulusumuzun temiz karakteri kabiliyetlerle doludur. Ancak, bu doğal kabiliyete göre hazırlanmış sistemlerle eğitimli vatandaşlar lazımdır.)

M. Kemal Atatürk, 15.07.1921, ilk Milli Eğitim Kongresi’ni açarken...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve telgrafgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.