Çok büyük bir vebaldir bu. Bir düşünün, Dünya Savaşına neden olmak, milyonlarca kişinin ölmesine, daha fazla kişinin yaralanmasına, engelli kalmasına, en az onlar kadar insanın evlerinden yurtlarından olmasına, dünya ekonomisinin çökmesine sebep olmak...
Nasıl bir şeydir bunları üstlenebilmek..?
Bir de bunlar sadece görünen yüzü...
Sadece savaşarak, yok ederek, soy kırım yaparak bu sorumluluğu almış değildir Hitler. Pek çok konuda dünya düzeni üzerindeki etkisi, seneler sonra bile yadsınamaz. Pek çok insanın, hatta benim de üzerimde vebali vardır. Hem de ödenemeyecek bir vebal.
Öncelikle, bir ülke dolusu yurttaşının, kendi anlattıklarıyla, anlatılmasına izin verdikleriyle, çeşitli sansür ve izolasyonla, yenilgiden birkaç gün öncesine kadar galip olduklarına inanması mesela! Almanlar, Rus askerleri Berlin’e girene kadar inanmıyorlardı yenildiklerine, Führer’lerinin yanlış yapabileceğine!
Ari ırk kavramının bir akıl hastalığı olabileceğine…
Yaptıklarının birer eziyet, işkence olduğunu ancak o zaman kavradılar. Başlarındaki onları aldatmıştı. Yavaş yavaş, yıllarca bu fikre alıştırılmışlardı. Onların da vebali var üzerinde...
Sonra, pek çok ulusta -acaba ben farklı mıyım- sorusu, yer etti benliklerde. “Ben” kültürü daha çok yer buldu. Hitler, “onlar” derken, onlar da “biz” demeyi öğrendi. Siz ‘li-Biz ’li konuşur olduk, o zamandan beri...
Sonra, savaş bitti. Hitler yenildi, intihar etti, ama dertler de bitti mi? Savaş’ın etkileri kaç yıl sürdü? Savaşta güçsüzleşenler ne zaman toparlanabildi?
İşte bu sorular, bizim gibi savaşa girmeyip, girmekten beter olanların aklındaki sorular, yaşadığı problemlerdi.
Tam da savaştan sonra, ülkemiz tek partili dönemden çok partili sisteme geçme kararını aldı. Bütün savaş ekonomisinin sıkıntılarına göğüs germiş, savaşa girmeme kararlılığını sergilemiş, mali disiplinle kuruş borçlanmadan, saman yemiş kendimin demiş bir anlayışın dayanamadığı noktada, Amerikan yardımı gelivermişti.
Marshall Yardımları diye de anılan ekonomik destek, sıkıntıdaki ülkenin, savaş sonrası (sözde) yardımlardan yararlanmak umuduyla, ancak ikinci başvurumuzda kabul edildiğimiz, bir Amerikan yardım fonudur.
Amerikalılar sadece fonlarıyla girmediler ülkemize. Hangi partiyi seçeceğimiz konusunda da oldukça destekleyiciydiler. Mevcut, disiplinli, devrimlere bağlı, borçlanmayı sevmeyen, üretmek peşinde olan Atamız’ın kurduğu sistem yerine, devrimden önce, asırlarca yönetilip uyutulduğumuz gibi din istismarı ve kolaycılığın hâkim olduğu, yeni denilen düzen kuruluverdi. Dinimiz elden gitmedi…
Sonra olanlar oldu. İki-üç tane darbeyle birlikte, o geldi, bu geçti, şu da tuğ dikti.
Diyeceğim; eğer Hitler’in sebep olduğu savaş olmasaydı belki günümüzde,
- Okullarda hala andımız okunurdu, “Medeni Bilgiler” kitabı yurttaşlık dersine kaynak olurdu,
- Namazı Türkçe surelerle kılar, bildiğimizi, anladığımızı niyaz ederdik Yaratan’dan,
- Baş örtüsüymüş, kısa etekmiş, makyajmış, sakalmış, bıyıkmış, derdimiz olmaz, Koronanın ilk aşısını -şimdi kapatılan- Hıfzısıhha Enstitüsünde biz bulurduk ilk önce,
- Belki, uzaya gideceğiz diyenlere gülümseyerek bakmazdık,
- Hatta kendi üreteceğimiz araba markamızı açıklayanlara garipçe bakıp, kendi ürettiğimiz jetle uçuverirdik,
- İstanbul sözleşmesiymiş, Montrö anlaşmasıymış, Lozanmış hiç aklımıza gelmeden, bunlarla uğraşmadan, hiç vakit harcamadan, üretmenin, muasır olmanın peşinde koşardık.
- Doğa kurallarını hiçe sayıp her yere HES yapmayıp, Kanallarla uğraşmadan, doğru sulama ve verimli üretimle, cennet vatanımızın alternatif enerji kaynaklarını değerlendirerek, belki dünya üzerindeki karbon emisyonsuz ilk ülke olurduk,
- Bizi gören diğer Müslüman ülkeler, Yahudi ve Hıristiyan kardeşlerimizin, onlara pompaladığı Emevi Müslümanlığını terk edip, Hilafet olmadan gerçek İslam’ı takip ederlerdi,
- Türk Milleti deyince, biziz diye hepsi ayağa kalkarlardı...
............
Bunun vebalini ödeyemez Hitler...
Sağlıcakla kalın...