Malum 3 Aralık Dünya Engelliler Günü, size bir görme engellinin hikâyesini anlatayım ben en iyisi. Günün anlam ve önemine uygun olsun.
Günün anlam ve önemi derken; sadece 3 Aralık gününün önem ve anlamından bahsediyorum. Biliyorum ki insanlar 2 Aralık'ta neyse 4 Aralık'ta da o olacak. 3 Aralık'ta özellikle engelliler için hazırlanmış tüm etkinliklerde en klişe ve baba söz “Hepimiz bir engelli adayıyız.” olacaktır. Bunu yine iddialı bir söz olan “Engel bedenlerde değil yüreklerde” sözü takip edecektir ve sonuç konuşmalarında “Haydi Engelleri Hep Beraber Aşalım.” diye bitirilecektir.
Sonrası mı? Programlarda “hepimiz engelli adayıyız” diyenler şu fani dünyada nasıl daha rahat yaşarım? Nasıl daha fazla para kazanırım? Nasıl daha fazla itibar kazanırım? Nasıl sosyal statümü üst sınıflara taşırım? Düşüncesiyle söylediklerini anında unutacaklardır. “Engel bedenlerde değil yüreklerde” diyenler araçlarını engelli otoparkına ya da kaldırımlardaki engelli geçiş yolları üstüne park edeceklerdir. Engellilerin sosyal hayatta karşılaştıkları sıkıntılarını çözüme kavuşturacak adımlar atılmayacak ve beraber aşılacak o engeller hiçbir zaman aşılamayacaktır…
Toplum olarak genelde insanların engelliye tavrı ya engelliye acıyan gözlerle bakmak ya da göz teması sağlayana dek delici bakışlarla onu incelemekten ibaret. Ahh ahh, vahh vahhlarla sızlanıp “yazıııkk” demeleri de cabası. Hâlbuki onlar için yapacağımız tek şey; onlara sosyal hayatta kolaylıklar sunmak, eğitim ve öğretimleri için gerekli materyalleri sağlamak ve başarılarını gözlemlemek olmalıdır.
Neyse hikâyeme başlayayım.
Hikâyemin başkahramanı görme engelli bir kadın. Hastalığı retinus pigmentosa, halk tabiriyle tavuk karası ya da gece körlüğü. Akraba evliliği neticesinde çocukluktan başlayarak zamanla ilerleyip sonunda tamamen körlüğe dönüşen bir hastalık. Hikâyemizin kahramanı ilk orta ve lise yıllarını gözlükle okuyarak geçirdi, tabiî ki her geçen sene hastalık ilerlediği için ve şu an ki teknolojik imkânlar olmadığı için kazandığı üniversiteye gidemedi. Ama içindeki okuma isteği ve azmini hiçbir zaman söndürmedi. Devamlı hayata pozitif bakarak, hastalığında Allah'tan geldiğine tevekkül göstererek her zaman insanlara faydalı olmayı ve tüketici değil her konuda üretici bir insan olmayı hedefledi.
1991 yılında evlendi, daha sonra 2 kız çocuğu sahibi oldu. Bir engelli olarak evin tüm işlerini rahatlıkla görüyordu, temizlik, yemek, çamaşır, ütü, çocukların bakımı hepsi ile rahatlıkla başa çıkıyordu. Ev hanımlığı konusunda engelsiz ev hanımlarından bile daha başarılı bir performansı vardı. Bilhassa örgü örme konusunda mahir olduğu için çocuklarına örgü elbise, kazak, şapka ve kaşkollar örerdi.
Edebiyatı ve şiir yazmayı sevdiğinden eskisi gibi yazamadığı için kendi şiirlerini iş görürken ezbere alır ve sonrasında gören birisine onları kaleme aldırırdı. Tanıyanlar kendisinden gıptayla bahsediyor ve takdir ediyorlardı. Çevresindeki insanlara özellikle engelli insanlara faydalı olma düşüncesini artık bir şekilde hayata geçirmesi gerektiğini kavradı. Neticede artık çocuklar büyümüştü ve çok bakım ve ilgiye gerek kalmadan kendi ayakları üstünde durabiliyorlardı.
Bir dönem görme engellilerin parmaklarındaki hassasiyet dolayısıyla tercih ettiği masörlük alanında kursa gitti ve kursu başarıyla bitirip masör oldu, sonrasında ders çalışması için lazım olan bilgisayar konusunda kursa gidip eğitim alarak sertifikasını aldı.
Engelli KPSS sınavına girerek ilk girişinde 85 puanla devlet memurluğunu kazandı ve yaşadığı ilde bir okula atandı. Bir görme engelli olarak sınava nasıl mı hazırlandı? Sertifikasını aldığı bilgisayar kullanma yetisiyle derslerini sesli olarak hizmet veren bir Bilgisayarda CD'lerden çalışarak…
Azmi başarılı olması adına tüm engelleri aşmasına yardımcı oluyordu. Görme engelli olduğu için tuşlu telefon kullanıyordu, “android ekranlı dokunmatik telefon kullanacağım” dediğinde eşi bile ona hayretler içinde kalarak “Hiç tuşu olmayan bir telefonu nasıl kullanacaksın” diyerek karşı çıktı. Yılmadı, android telefon alarak ona ses programı yükletti ve halen bir engelsiz kadar seri şekilde kullanıyor, eşi bile onun bu konudaki hırsına hayran kaldı.
Devlet memuruyken üniversite sınavlarına girdi ve engellilere faydalı olabilmek adına seçtiği Açık Öğretim Sosyal Hizmetler bölümünü kazandı, derslerini sesli bilgisayardan internet üzerinden çalıştı. Sınavda bir okuyucusu ve bir de işaretleyicisi vardı. Sınavlar sonucunda okuduğu bölümü bitirerek mezun oldu.
İkinci üniversitesi olan “Spor Yönetimi” bölümünde okumakta. Engelli dernekleriyle tanışarak oralarda her daim aktif olarak dernek başkanlığı ve yönetim kurullarında üyelikleri oldu. Şu an engellilerle ilgili aktif bir spor kulübü başkanlığı, Türkiye Görme Engelliler Spor Federasyonu yönetimi Statü, Planlama Sponsorluk ve Reklam Tanıtım kurulu üyeliği ve Engelsiz Eğitim-Sen Sendikası Kütahya İl Temsilciliği görevlerini yapmakta.
Başkanlığını yaptığı kulübün bayanlar Goalball takımında lisanslı sporcusu olarak oynamakta ve takımını profesyonel Goalball liglerinde temsil etmekte.
2019 yılında Nevşehir'de düzenlenen ve kulübünün lisanslı sporcusu olarak yarıştığı Türkiye Görme Engelliler Halter Şampiyonasından 1 altın ve 1 gümüş madalya ile döndü.
Engelliler adına çok daha önemli işler ve adımlar atmak için üç dönem milletvekilliği aday adaylığı oldu. Özel bir araç kiralayarak aday adaylığı döneminde kar yağmur demeden Kütahya'yı ilçeleriyle beraber karış karış dolaştı, takdir edilmesine temayüllerde iyi intiba bırakmasına rağmen kendisine adaylık için fırsat verilmedi.
Özenle yetiştirdiği kızlarının birisi şu an Şırnak'ta öğretmen, diğeri ise Beykent Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümünde tam burslu okumakta. Onların üstünde hakkı çoktur, onlar okuma yazma öğrenirken yazdığı yazıyı göremediği ve eskisi gibi düzgün yazamadığı için çocuklarının parmaklarını tutup dizlerinde harfleri yazarak öğretmeye çalışmıştır, gece geç saatlere kadar azimle hırsla başlarında oturarak beraber ders çalışmışlardır. Okuyamasa da yazamasa da aklını ve hafızasını kullanarak onlara yardımcı olmuştur. Çocukları da annelerinden hiçbir zaman utanmamış, ödevlerinde sorulan örnek aldığınız gurur duyduğunuz kişi kimdir? Sorusuna “Annemiz” diye cevap vermişlerdir. Bağımsız hareketi olmadığı için sosyal hayata her zaman eşinin refakatiyle dâhil olmuştur.
Bu kadar uzun uzadıya neden yazdım derseniz engelli de olsa azimle ve hırsla nelerin başarılabileceğini, imkânsızlıkların nasıl aşılarak fırsata dönüştürüldüğünü ve insanlara faydalı olma noktasında engellerin nasıl aşıldığını anlatmak istedim. Özellikle genç nesiller, her şeyleri her imkânları olup da bunları değerlendirmeyenler belki bu satırları okurlar ve hayatlarının bundan sonraki adımlarında başarılı olmak adına daha dikkatli ve azimli olurlar.
Evet, sonlandırayım artık, çok uzun oldu. Küçük kızım okulda Hıdırellez'de gül yaprağı altına ne çizersen Allah onu verir diye duymuş, Hıdırellez akşamı koşarak balkona çıktı ve kâğıda bir şey çizip üzerine uçmasın diye bir ağırlık koymuş, Ne çizdiğini sorduğumda “Annem için iki göz çizdim baba” demişti. Onu hiç unutmuyorum ve bunu şu an buraya yazarken bile boğazım düğümleniyor. Ben çok kitap okurum, tarzı önemli değil ama gerilim polisiye romanları daha çok ilgiyle okurum. Eskiden 3 günde bir kitap bitirirdim. Artık çok fazla okumuyorum. Yaş ilerledi ve gözlerimde bozulmaya başladı. Ve kendisiyle her zaman gurur duyduğum yukarıda bahsettiğim hikâyemizin kahramanıyla ortak kullandığımız 2 gözümüz var. Birisi onun, birisi benim ve onları sağlıkla muhafaza etmem lazım…
Yüreklerde engel olmasın.
Sağlıkla kalın…