Geçtiğimiz ay 29 Mayıs günü, dünya tarihinin akışını değiştiren, çağ kapatıp çağ açan, Peygamber Efendimiz 'in övgüsüne mazhar olan Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethinin 567.yıl dönümünü milletçe kutladık, aziz ecdadımızı dualarla andık. O günkü ilgi ve alakayla beraber yıllardır akıllarda duran bir düşünce yeniden masaya yatırıldı. Bu düşünce fethin sembolü olan Ayasofya'nın Camii statüsüne geri dönmesiydi...
Bu tartışmaya girmeyeceğim. Sadece şunu belirtmek istiyorum; şahsım adına görüyorum ki art niyetli çok az kişi harici kamuoyunda, camii olmasını isteyenler de müze olarak kalmasını isteyenler de devletimizin, milletimizin ve şehir olarak İstanbul'un ali menfaatlerini gözeterek olaya bakıyorlar. Benim bu yazıyı yazma amacım başka. Amacım Kütahya... Benim bu tartışmaları izlerken aklıma Maruf Mahallesi'nde bulunan bugünkü adıyla Aşağı Hisar Camii geldi...
Özetle biraz bilgi vereyim... Mescit görünümündeki camii tarihi kayıtlara bakıldığında Kale-i Sağır, Aşağı Hisar, Yeni hisar, Yenice hisar ve Ulupınar Mescidi olarak da anılıyor. Germiyanoğulları Beyliği zamanında yapılan kale surlarının kuzeyinde kalan camii ile ilgili yazdığı eserde Tarihçi Ara Altun; Fatih Sultan Mehmed devrinde bu bölümün kale içine alınarak esaslı bir biçimde elden geçirildiğini, mescidin tuğla yapısının da 13.yüzyıl sonunu ve Selçuklu dönemini hatırlattığını, özellikle Kütahya'nın Türk devrinde su tesisleriyle ilgilenen Hezar Dinari'yi akla getirdiğini belirtmiştir. Bu mescidin altında su sarnıçları bulunmaktadır. Bazı rivayetlere göre de halk arasında Fatih Sultan Mehmed'in bu mescitte şehzade iken yaklaşık bir ay eğitim aldığı için bu mescide ayrı önem verdiği söylenir.
Ez cümleyle tarif ettiğim ve her Kütahyalının tarih meraklısının görmesini arzuladığım bu miras gözümün önüne geldiğinde şu fikre kapıldım. Şehir olarak, şehrin insanları olarak bu kadim toprakların hakkını ne kadar veriyoruz? Onbinlerce şehrimize eğitim amacıyla gelen üniversiteli öğrencilerden kaçını veya kaç şehir dışından gelen misafirimize Kütahya hakkında yeterince bilgi verebildik? Acaba bırakın yerli veya yabancı turisti, günümüzün kaç Kütahyalı insanı burayı biliyor? Ya da kaç Kütahyalı burası ve diğer ecdadın miraslarını yeterince biliyor, tanıtımını yapabiliyor. Hayat sadece sosyal medyadan ibaret diyorsanız o başka... Bizim derdimiz var. Derdimiz, coğrafya bir kader ise, biz kaderimizi çok seviyoruz!
Sevdiğimiz için de dertleniyoruz. O yüzden soruyorum; Ya biz Kütahya? Kütahya'nın ali menfaatleri için biz neyi konuşuyoruz? Neyi düşünüyoruz? Ne çalışmalar yapıyoruz? Bu sorular özellikle son yıllarda teknoloji ve iletişim çağının gerektiği gibi hepimizi düşündürüyor. Düşünmeliyiz de! Gelişen imkânlar, insanların seyahat etmelerini kolaylaştırıyor, eskiye göre daha fazla şehir hatta ve hatta daha fazla ülke görmeye imkân sağlıyor. Bütün şehirler farkında olmadan birbiriyle yarışıyor. Tanıtım için, daha fazla turist için, kalkınmak için... Kuruluşun ve kurtuluşun şehri dediğimiz, Osmanlı'nın gözbebeği dediğimizi, şehzadeler şehri, çiniler diyarı dediğimiz; Çini sanatıyla, Kütahya konaklarıyla, Ulu Camii ile Hisar kalesiyle, Frig Vadisiyle, Domaniç ormanlarıyla, Hayme Ana Türbesi'yle, doğal şifa kaplıcalarıyla, Murat Dağı'yla, Dumlupınar Şehitliğiyle, Aizonai Antik Kenti ile ve daha birçok medar-ı iftiharımız olan güzelliklerimiz ile bizim bu topraklara karşı sorumluluğumuz var düşüncesiyle naçizane bu sözleri sarf ettim. Hep birlikte tarih kokan bu şehir için elbirliğiyle çalışıldığı günleri görmemiz dileğiyle...
(Fotoğraf: Aşağı Hisar Camii-Maruf Mahallesi)