Siyaset kavramı, uzun yıllardır üzerinde farklı tanımlamaların yapıldığı insanlık tarihi içerisinde önemli bir yeri olan kurumdur. Kimine göre toplum yönetme sanatı, kimine göre ise insanlara adil ve dürüstçe hizmet götürme sanatıdır. Bu ve bunun gibi birçok tanımlamalar yapılabilir. Hepsinin bir yanından tutulur tarafı vardır. Ama bir görüş vardır ki bu görüş birçok entelektüel birikimi olan insanlara göre kabul edilebilir değildir görüş; siyaset “yalan söyleme sanatı” anlayışıdır...
Eğer bir kişi siyaseti insan kandırma sanatı olarak görüyor, hele de siyasetin içinde kendine bir pozisyon buluyorsa orada bir yanlış vardır. Maalesef günümüzde bu fikri sadece söylemde değil hayata bakış açısında da bulunduran proje üretmekten aciz politikacılarımız var. Fakat yaşadığımız “teknoloji ve iletişim çağı” veya “bilgi çağı”, adına ne derseniz deyin farklı bir dönemde yaşadığımızı unutuyorlar. Bir taraftan gelişen teknoloji ile en kolay,en hızlı şekilde doğru bilgiye ulaşabiliyorken, bir yandan da “algı” ve “toplum” mühendislerinin bilinçli operasyonlarına maruz kalıyoruz!
Bu karışıklık içerisinde medyada bir kesim insanlara doğru bilgileri aktarma gayreti içerisindeyken, bir kesim ise kendi ideolojik ve hayat görüşlerini insanlara empoze etmek için gece gündüz çalışıyorlar. Son zamanlarda bu algı operasyonlarının bir hayli arttığını görüyorum. Bu algı mühendislerinin insanlarımızı en kolay yoldan kendi çizgilerine çekme niyetiyle yaptıkları bu kabul edilmez gayretlerini gördükçe, hatta siyasetçilerin de bu yöntemi sıklıkla kullanarak insanlarımızın aklıyla alay ettiklerini görünce hayretler içerisinde kalıyorum.
Bu kişileri değerlendirirken empati yapmayı deniyorum. Sanırım sosyal medyada veya kamera karşısında bu yöntemi kullanarak siyasi hamle yaptıklarında kendi tabanlarını ve diğer seçmenleri konsolide ettiklerini düşünüyorlar. İşte bugünlerde tartışılan seçmen kitleleri vs. konularında bu algı operasyonlarının bir fayda göstermediği ortaya çıkıyor. Sosyolojik olarak da kuşakları alfabetik harflerle ayırarak değerlendirme çalışmaları devam ediyor. Basında özellikle “Z kuşağı” dedikleri genç kesim üzerinde yapılan yorumlar, değerlendirmeler çok farklı sonuçlar ortaya koyuyor. Bilimsel ismi “Z kuşağı” olsa da, ben Türk gençliği tanımını kullanmak istiyorum. Türk gençliği adına kendine konuşma hakkı görenler maalesef gençliğimizin adına konuşurken halen daha onlara söz fırsatını sadece sosyal medya hesaplarında veriyor. Madem bu kadar gençliğe önem veriyorsunuz, onlar üzerinde araştırmalar yapıyorsunuz, peki yapılan algı operasyonlarına karşı internette anında bilgi veya teyit sitelerinden gerçek bilgiye ulaştıklarından neden bihaber davranıyorsunuz?
Sosyologların araştırması kendi başına elbette yetmez. Toplumu yöneten siyaset kurumunun mensuplarının da bu araştırmalara daha da dikkat etmeleri gerekiyor. Özetle insanlar artık bilgiye sadece okulda ulaşmıyor. Kitaplardan kendini yetiştirmiyor. Her gördüğü habere artık hemen inanmıyor. Perde arkasını kolayca sorguluyor... Mesela bir siyasetçinin, tadilatta olan bir esnaf dükkânını sosyal medyada “esnaf batıyor” diye paylaşmasını kuşak kuşak herkes sorguluyor! Mesela günler öncesi bir kurumun aldığı karar sonrası o kurumu ziyaret edip, ertesi gün “benim sayemde bu karar alındı” denilmesini kuşak kuşak herkes sorguluyor. Temiz toplum, temiz siyaset, temiz yönetim anlayışı yerine kirli siyaseti tercih edenlerin akıbeti hep hüsran olmuştur. Bu gerçeği hatırlamayanların sonunu merak ediyorum.
İnternet ve sosyal medyanın çok iyi nimetleri olduğu gibi maalesef yanlış kullanımdan kaynaklı tehlikelerinden de bahsetmeden geçmek olmaz. Bu konuda son zamanlarda özellikle sosyal medyayı normal hayattan farklı bir yer görenler; yalanın, iftiranın ve hakaretin rekorunu kırıyor. Gündemde olan bu konuda bir an önce TBMM'den sosyal medya etik yasasının geçmesini diliyorum. Dikkatinizi çekerim SOSYAL MEDYA ETİK YASASI... Algı operasyocularının söylediği gibi sosyal medya yasağı değil!
NOT: Geçtiğimiz haftalarda “Kütahyaspor Aşkı” adlı yazımda da belirttiğim, Belediye Kütahyaspor için kritik karar Türkiye Futbol Federasyonu(TFF) tarafından açıklandı. BAL liginin bitmesine üç hafta kalmasına rağmen salgın süreci sebebiyle ligi tescil ederek, sadece bir puan geride olan Belediye Kütahyaspor 'un ve diğer BAL gruplarında aynı durumda olan spor kulüplerinin hakkının gasp edildiği ortadadır. Bu kararın değişmesi için Belediye Kütahyaspor yönetimi hak mücadelesi veriyor. Kütahya kamuoyunun tüm mensupları ile bu haklı mücadele de KÜTAHYA adına güç birliği yapmalarını bekliyorum.