Yakın zamanda restorasyon çalışmaları tamamlanan tarihin “Kütahya Mevlihanesi”, bugünkü adıyla Dönenler Camii, son dönemlerde yeni görüntüsüyle Ulu Camii meydanında etrafa ışık saçarak herkesin dikkatini çekiyor.
Restore çalışmaları sonrasında gerçekten hak ettiği görüntüye kavuşan yapı, güzelliğine güzellik katılarak değerine değer katılmıştır. Restorasyon çalışmalarına karar alan ve emeği geçen herkese gerçekten teşekkür etmek gerekiyor. Gördüğüm üzere söylüyorum ki, gerek Kütahya halkı, gerek ise turistler için hem ibadet yeri hem de turizm açısından ilgi odağı olmaya asırlardır devam ettiği gibi bundan sonra da ilelebet devam edecektir. Peki ya bu eserin tarihçesi ?
Gelin birlikte bakalım...
KÜTAHYA MEVLEVİHÂNESİ
Eskiden Kapanaltı denen mevkiinde bulunan Kütahya Mevlevihânesi'nin yerinde ilk olarak Hezar Dinarî'nin mescidi vardır. Kütahya'yı çok seven Sultan Veled'in arzusu üzerine buraya Mevlevi Dergâhı inşa edilmiştir. Tekkenin ilk şeyhi Hazreti Mevlânâ Celâleddin-i Rumî'nin torunu Celaleddin Ergun Çelebi'dir Türbede kendisi ve yakınları medfundur. Celaleddin Ergun Çelebi'ye istinaden Erguniyye Mevlevîhânesi olarak da tanınan bu tekke aynı zamanda “Dönenler Camii” olarak meşhurdur.
Konya ve Afyon'dan sonra erken dönem mevlevîhâneleri içinde yer alan Kütahya Erguniyye Mevlevîhânesi, Mevlevî dergâhı olarak kullanılan 76 zaviye ve 14 âsitâneden biri olarak bilinmektedir.
Evliya Çelebi, Mevlevihâne'yi Kütahya'daki meşhur altı tekke arasında saymaktadır ve âsitane olduğunu belirttiği bu tekkenin fukara hücreleri, semâhanesi ve mutribhânesi vardır.
Hâlihazırda Mevlevihâne'nin ilk inşasına dair kitabesi yoktur. Ancak çok defa tamirat görmüştür. Örneğin 1252/1836 senesinde, Kütahya Mevlevi Şeyhi Abdülkadir Efendi'nin ricası üzerine Kütahya Feriki Hafız Paşa'ya tekkenin tamiri için emir verilmiştir. Mevlevihâne bitişiğinde şeyhlere mahsus olan hâneyi ise 1229/1813 senesinde Kütahya'da ikamete memur olan Reisulküttap Galip Efendi (Eski Sadrazam Galip Paşa) şeyhlerin ikametine tahsis etmiştir.
Mevlevihâne dört bölümden oluşmaktadır.
1. Hezar Dinârî Mescidi olarak bilinen ve Celaleddîn Ergun Çelebi'den itibaren türbe olarak kullanılan bölüm,
2. Türbeye sonradan ilave edildiği anlaşılan Semâhâne kısmı,
3. Önceleri dede evleri olup sonraları vakıflar tarafından aşevi olarak kullanılan bölüm,
4. Türbenin güneyindeki hazire.
Mevlevihâne'nin XVI. asır kayıtlarına baktığımızda; 1530'da geliri 14.353 akçe, sonraki yıllarda 450 akçe, 1571 senesinde de yine 450 akçedir. Görüldüğü gibi Mevlevihâne'nin vakıf gelirlerinde ciddi bir azalma yaşanmıştır. Bu azalmanın nedenini de azalmanın devam edip etmediğini de tam olarak tespit edememekle beraber, XVIII. asırda Mevlevihâne için kurulmuş olan bir vakıf, tekkenin bu yüzyılda gelire muhtaç olduğunu ve gelirlerde yaşanan azalmanın devam ettiğini düşündürmektedir.
1191/1777 senesine ait olan bu vakfiye devlet ricalinden olduğu anlaşılan Mehmed Said Halet Efendi'ye aittir. Aşağıda detaylarıyla ele alacağımız vakfiyede Mehmed Said Halet Efendi'nin sahibi olduğu değirmenlerin hisse gelirlerini bazı çeşmelerin tamirine, ayrıca tekkede irşâd eden hücrenişinân ve postnişine vakfetmiştir.
Vakfiyeyi incelemeye geçmeden önce, 1218/1803 senesinde Mevlevihane ile ilgili vuku bulan bir olaydan bahsetmek yerinde olacaktır. Bu tarihte Mevlevihâne tekkesine bitişik olan kahvehanede bir kavga zuhur etmiştir.
1189/1775 senesinde tekkenin şeyhi olan Mevlevi Seyyid Ahmet Efendi aynı zamanda vakfın mütevellilik görevini de yürütmektedir. Bu tarihte, Servi Mahallesi sakinlerinden Hacı Mehmet ise vakfa senede dörder guruş kira vermek koşulu ile kendi malından tekke duvarı üzerine kahvehane inşa etmiştir. 1218/1803 tarihinde ise tekkenin şeyhi olan Mevlevî Seyyid Mehmet Saib ibni eş-Şeyh Abdurrahim Efendi, kahvehane duvarının tekkedeki odalara zararı olduğu gerekçesi ile duvara 2 adet pencere açmış ancak bu pencereler kahvehane duvarına zarar verdiği için kavga sebebi olmuş ve iptaline karar verilmiştir.
Bahse konu olan kahvehanenin tekke vakfının arazisine inşa edildiği açıktır ki, sırf bu yer kirası vakfa senelik dörder guruş gelir sağlamaktadır. Belgede geçen bu dörder guruş ibaresinden en az iki duvar için kira verildiğini anlamak mümkündür.
Görüldüğü üzere, bir duvar ve pencere problemi vesilesi ile Mevlevihâne tekkesinin XVIII. asrın sonundaki durumuna dair bir şeyler söylemek mümkün olmaktadır. Bu söylemlerin arasında tekkedeki hücrelerin faal olduğu sonucuna da varmak mümkündür. Zira tekke şeyhinin açmak istediği 2 pencere muhtemelen hücrelerin ışık alması için yahut kahvehâne ile tekke hücreleri arasındaki irtibatın kesilmesi maksatlı yapılmış olmalıdır.
--------
Mevlâna' nın oğlu Sultan Veled Kütahya için şu beyiti söylemiştir.
“Kütahya'da bir ay kalana ne mutlu,
İki ay kalacak olursanız, daha fazla müstefid ve
münfeyiz olursunuz.
Kütahya kusursuz bir güzeldir.
Böyle kusursuz güzele zeval olur mu?
Ya rab, bu memlekete kaza bela verme,
Cennet, Kütahya'nın ya altındadır ya üstünde,
Feda olsun Lahor, Keşmir, Tebriz Kütahya'ya”
Sultan Veled