19 Mayıs Gaziler Günü'nü geçtiğimiz gün geride bıraktık. Her gün, her konuda yanlarında olmamız gereken gazilerimizin bu özel gününü kutladık. Türk milleti tarih boyunca birçok badire atlatmış, nice karanlık uçurumun kıyısından dönmüştür. Türk milleti sinesinden çıkardığı şehit ve gazileriyle varlığını korumuş, adını ve şanını yaşatmış, geleceğini de teminat altına almıştır.
Türk vatanı şehit ve gazilerimizin kutlu bir mirasıdır. Eğer bağımsızsak, eğer milli kimliğimizle üzerinde yaşamış olduğumuz toprakları vatan yapmışsak bunun şeref payesi hem şehitlerimizin hem de gazilerimizindir. Özellikle gazilik muazzam bir fedakârlık ruhunun mücadele disipliniyle örtüşme hali, vatan ve millet uğruna gösterilen faziletli bir duruşun iftihar vesikasıdır. Türk milleti gazilerimiz ve şehitlerimiz sayesinde aydınlık bir geleceğe şanlı geçmişimizin hatıra ve emanetleriyle yürüyecek, bunun önüne de hiçbir hain emel Allah'ın izniyle de geçemeyecektir.
Herkes bilmelidir ki, şehit ve gazilerimizin mücadeleleri olmasaydı, onların iman dolu göğüsleri milli heyecanla çarpıp kanlı ve vahşi emellere dayanmasaydı felaketlerin büyüyen girdabı her değerimizi, her mirasımızı acıklı şekilde yutacak ve yok edecekti. Millî Mücadele'de eşsiz ve emsalsiz bir yeri olan Sakarya Meydan Savaşı'ndan sonra, 19 Eylül 1921 tarihinde Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'ya “Gazilik ve Mareşal” unvanı bir kanunla verilmiştir. Devletimizin kurucusu ilk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e, kurucu kahramanlara, aziz şehitlerimize, ebediyete irtihal etmiş gazilerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Hayatta olan bütün gazilerimizin 19 Eylül Gaziler Günü'nü yürekten kutluyor, huzur ve esenlik dolu uzun bir ömür temennisiyle hepsine saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü ve gazilerimizi minnetle anarken, yaşayan gazilerimize hürmet gösterirken geçtiğimiz günlerde; “Sanıyor ki Osman Kavala da Selahattin Demirtaş da ben ettim sen etme diyecekler. Asla demezler. Haksız yere içeride tutulanlar içeride kaldıkları süreyi göğüslerinde hep bir şeref madalyası olarak taşıyacaklardır.” açıklaması yapan Atatürk'ün miras bıraktığı CHP'yi yöneten Genel Başkanın PKK'lılara, Türkiye Cumhuriyeti'ni yıkmak isteyen teröristlere şeref madalyası dağıtması konusunda da, şeref madalyası kime verilir bilmemesiyle alakalı Türkiye sevdalılarının yüreklerini sızlattığını yüksek sesle vurgulamak istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti'ni bölmeye çalışanlara ne zamandır şeref madalyası takılmaya başlandı? Vatan sevgisi, bayrak sevgisi ve Türk milletine mensubiyeti olan birisi terör ve terörist aşığı birine sahip çıkarak, hem de onu “şeref madalyası” gibi cümlelerle anarak şehitlerimize nasıl ihanet edebilir? Bu kadar kolay mıdır ?
Bu soruya cevap vermeden, hendek ve çukur olaylarında bu terör sevicisinin azmettiriciliğinde şehit olan 793 askerimizin, polisimizin annesini, babasını, eşini, evlatlarını teker teker gezseydin ve onlara “Selahattin Demirtaş cezaevi günlerini göğsünde hep bir şeref madalyası olarak taşıyacak” diye açıklama yapsaydın. Yapabilecek miydin? Onların yüzüne bakabilecek miydin?
Bu ismini söyleyerek “şeref madalyası” takmak istediği adını bile anmak istemediğim terör sevicisinin;
Terör örgütü PKK'ya yardım ve yataklık yapmadığı bir gün oldu mu?
Terör örgütü PKK ve terörist başı Öcalan'a bağlılıklarını bildirmediği bir gün oldu mu?
“Türkiye'yi bölmeyeceğiz” dediği bir gün oldu mu?
Yeri geldiğinde Atatürk üzerinden siyaset yapmayı bilenler ne yazık ki, yıl 2020 oldu, hala Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün milli politikalarını ve milli düşüncelerini anlamadı, anlamak istemedi. Gerçi eskiden kendi aralarında bile en çok Atatürk'ü ben seviyorum diye yarışa giren bir siyasi parti, maalesef bugünlerde öyle bir duruma gelmiştir ki en çok Atatürk'e karşı çıkan, Atatürk'ün Türk milliyetçiliği konularındaki fikirlerine tezat görüşler sunan, ”Atatürk” demekten bile kaçınan ne kadar isim var ise el üstünde tutulmaya başlandı, ön planda tutmaya gayret gösterildi, gösteriliyor.
Mustafa Kemal Atatürk, cumhuriyeti “en büyük eserim” diye, anlatmıştır. Atatürk, “Ben her şeyden önce bir Türk milliyetçisiyim. Böyle doğdum. Böyle öleceğim. Türk birliğinin, bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. Türk birliğine inanıyorum, onu görüyorum. Yarının tarihi, yeni fasıllarını Türk birliğiyle açacaktır. Dünya sükununu bu fasıllar içinde bulacaktır. Türk'ün varlığı bu köhne aleme yeni ufuklar açacak, güneş ne demek, ufuk ne demek, o zaman görülecek” demiştir.
Atatürk, “Taş kırılır, tunç erir; ama Türklük ebedidir” diyor. Siz hiç bu sözü ağzına alan bir CHP yöneticisi gördünüz mü? Mustafa Kemal, “Benim hayatta yegâne fahrim, servetim Türklükten başka bir şey değildir. Bu memleket tarihte Türk'tü, halde Türk'tür, ebediyen Türk olarak yaşayacaktır” vecizelerini bir hayat düsturu olarak ortaya koyuyor. Bu sözlere sahip çıkan bir tek CHP yöneticisi tanıyan var mı?
Bunları daha da çoğaltabiliriz. “Ne mutlu Türk'üm diyene” sözünden bile rahatsız olan bir anlayıştan bahsediyoruz.
“Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel, her şeyden evvel Türkiye'nin istikbaline, kendi benliğine, millî an'anelerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir” diyen,” Ulusal varlığımıza düşman olanlarla dost olmayalım. Böylelerine karşı Türk'üm ve düşmanım sana, kalsam da bir kişi! diyelim.” Diyen, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü keşke biraz tanıyabilsinler.
Yazık çok yazık!