İlk yazıma küçük bir atıfla başlamak isterim ki, İstanbul'da imzaya açılmış olduğu için, ulusal ve uluslararası alanda kısaca “İstanbul Sözleşmesi” adıyla anılan “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi”, toplam 12 bölümde incelenen 80 maddeden oluşmakta olup, sözleşmenin başında bir giriş kısmı ve sonunda imtiyaz ve muafiyetleri içeren ek kısmı mevcuttur.
Sözleşmenin “Giriş” kısmındaki, özellikle kadına dair şiddetin tarihsel geçmişine ilişkin kabullerin ne derece önemli olduğunu ilk yazımda ayrıntılı biçimde anlatmaya çalıştım. Şimdi sözleşmenin birinci bölümü ile başlayalım; birinci bölüm, altı maddeden oluşmakta ve “Amaçlar; tanımlar, eşitlik ve ayrım gözetmeme, genel yükümlülükler” başlığını taşımaktadır ki bu bölüm sözleşmenin adeta temelini atmaktadır.
Birinci madde sözleşmenin amaçlarını ayrıntılı bir biçimde tek tek anlatır;
a. kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak;
b. kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirmek de dahil olmak üzere, kadınlarla erkekler arasında önemli ölçüde eşitliği yaygınlaştırmak;
c. kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin tüm mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı bir çerçeve, politika ve tedbirler tasarlamak;
d. kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırma amacıyla uluslararası işbirliğini yaygınlaştırmak;
e. kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin ortadan kaldırılması için bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi maksadıyla kuruluşların ve kolluk kuvvetleri birimlerinin birbiriyle etkili bir biçimde işbirliği yapmalarına destek ve yardım sağlamak.
Bu maddede ne okuyoruz, hangi kelimeler en sık tekrarlanmaktadır? Kadın ve şiddet. Çünkü sözleşmenin temel derdi, kadına yönelik her türlü şiddetin tespitinin, önlenmesinin ve bu konuda gerek ulusal gerekse uluslararası boyutta işbirliği içerisinde hareket edilmesinin sağlanmasıdır.
Bunun aksini iddia eden her kim ve hangi zihniyet ise daha sözleşmenin ilk maddesinden yani amacından dahi bihaber olduğunu söyleyebiliriz ki bu bihaberlik aynı zamanda, ülkemizde bu konuda Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın öncülüğünde uygulanmaya çalışılan politikaların, ulusal eylem planlarının, kurumlar seviyesinde işbirliği sağlanması adına yapılan tüm çalışmaların, saatler süren toplantıların ve tüm bu emeklerin karşılığı olarak, bu düzenlemeler ve uygulamalardan fayda sağlamış yüz binlerce kadının ve kız çocuğunun feryattan minnete dönüşen sesini duymazdan gelmek demektir.
İkinci madde de sözleşmenin kapsamı anlatılmaktadır ki; sözleşmenin aile içi şiddet de dahil olmak üzere orantısız bir şekilde kadınları etkileyen, kadına yönelik her türlü şiddet biçimi için geçerli olduğu vurgulanır.
Üçüncü madde de tanımlar yer almaktadır ki ilk olarak “kadına yönelik şiddet” tanımlanır. Sözleşmenin amacı bakımından, “Kadına yönelik şiddet”, ister kamusal ister özel alanda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik acı veya ızdırap veren veya verebilecek olan cinsiyete dayalı her türlü eylem veya bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma anlamına gelir ve bir insan hakları ihlali ve kadınlara yönelik ayrımcılığın bir biçimi olarak anlaşılmaktadır. Bu noktada kadına yönelik şiddetin bir insan hakkı ihlali olarak kabul edilmesi ve kadına yönelik her türlü şiddetin ve şiddet ihtimalinin tek tek sayılmış olması çok önemlidir.
“Aile içi şiddet”, eylemi gerçekleştiren, mağdurla aynı ikametgahı paylaşmakta olsun veya olmasın veya daha önce paylaşmış olsun veya olmasın, aile içinde veya aile biriminde veya mevcut veya daha önceki eşler veya birlikte yaşayan bireyler arasında meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik şiddet eylemleri olarak anlaşılacaktır.
“Toplumsal cinsiyet”, herhangi bir toplumun, kadınlar ve erkekler için uygun olduğunu düşündüğü sosyal anlamda oluşturulmuş roller, davranışlar, faaliyetler ve özellikler olarak anlaşılacaktır. Bu kavram ülkemizde, bu sözleşme kapsamında en yanlış anlaşılan kavramların başında gelmektedir. Bu madde de bir cinsiyetsizleştirme olduğunu iddia edenler dahi vardır ki maddenin özü kadının asırlardır sırf kadın olması sebebiyle kendisine yüklenen sorumluluklardan ve erkeğe sırf erkek olmasından ötürü bahşedilen haklardan ötürü karşı karşıya kalınan şiddetin özünü anlatmaktır.
“Kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet”, bir kadına karşı, yalnızca bir kadın olduğu için yöneltilen veya kadınları orantısız bir biçimde etkileyen şiddet olarak anlaşılacaktır.
“Mağdur”, a ve b fıkralarında belirtilen davranışlara maruz kalan herhangi bir şahıs olarak anlaşılacaktır ve “Kadın” terimi, 18 yaşından küçük kızları da kapsayacaktır.
Birinci bölümün son maddelerini, ülkemizde bu maddeler uyarınca (4.,5. ve 6. Maddeler) hangi politikaların uygulandığını ve uygulanmadığını, sonraki yazımda yazmaya çalışacağım.