Rektör Uysal: “Yunanistan 100 yıl önce de maşaydı, şimdi de maşa”

(İHA) - İhlas Haber Ajansı |
 

Rektör Uysal: “Yunanistan 100 yıl önce de maşaydı, şimdi de maşa”

Kütahya Dumlupınar Üniversitesi (DPÜ) akademisyenlerinin düzenlediği Türk-Yunan ilişkilerinin ele alındığı panelde konuşan Rektör Prof. Dr. Kazım Uysal, “Yunanistan 100 yıl önce yapmış olduğu görevi şimdi de yapmaya soyundu. 100 yıl önce de maşaydı, şimdi de maşa” dedi.

Panele video konferans yoluyla katılan Rektör Kazım Uysal, "Bilgi zamanında ve yerinde kullanılırsa güzeldir ve alıcı bulur. Arkadaşlarımız tam da bunu yaptı. Malum Türk Yunan ilişkileri günümüzün de gündem maddesi oldu. Üniversitemizde böyle bir panelin düzenlenecek olmasını çok anlamlı buldum. Bu topraklar Yunanlılar tarafından işgal edilmiş, tam kaybettik derken milletimizin kurtuluşu da bu topraklarda olmuştur. Üniversitemiz adını ve simgesini de bu anlamlı kurtuluş mücadelesinden almıştır. Maalesef Yunanistan 100 yıl önce yapmış olduğu görevi şimdi yapmaya soyundu. 100 yıl önce de maşaydı şimdi de maşa. Panelde çok değerli konuşmacılarımız var, sözü onlara bırakıyorum, panelin sunumunu yapacak ve konuşacak arkadaşlara başarılar diliyorum" dedi. Panelde Fen Edebiyat Fakültesi Dekan Yardımcısı ve aynı zamanda Tarih Bölümü Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Arif Kolay’ın moderatör olarak yer aldı. “Türk evlerine hücum ile ırz ve mal tecavüzlerine kalkıştılar”   Arif Kolay Türk - Yunan ilişkilerine dair kısa bir konuşma yaptıktan sonra söz alan DPÜ Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esra Sarıkoyuncu Değerli, 433 yıl Osmanlı idaresinde kalan Yunanistan’ın, 24 Nisan 1830 yılında bağımsız bir devlet haline geldiğinden bahsederek,” Bu tarihten sonra, topraklarını genişletmek için her fırsatı değerlendiren Yunanistan, emperyalist devletlerin desteği ile 15 Mayıs 1919 tarihinde Anadolu’yu işgale başlamıştır. İzmir’e ayak bastıkları ilk gün, yirmisi subay olmak üzere şehrin ileri gelen bazı kişilerini şehit eden Yunanlılar, hemen sonraki günlerde de bu cinayetlerini devam ettirerek pek çok masum kişiyi öldürdüler. Türk evlerine hücum ile ırz ve mal tecavüzlerine kalkıştılar. Aynı zulümleri, işgal ettikleri Aydın, Nazilli, Bergama, Ödemiş, Tire, Menemen, Manisa, Uşak, Kütahya, Eskişehir, Bilecik, Bursa ve Trakya’da da sürdürdüler. Ancak Yunanistan’ın Anadolu üzerindeki istek ve emelleri, Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde silaha sarılan Türk milletinin üç yıl süren direnişi sonucu başarısızlıkla sonuçlanmıştır” dedi.   Savaş sonrasında da 24 Temmuz 1923 tarihinde iki ülke sorunlarının da görüşüldüğü Lozan Barış Antlaşması’nın imzalandığını ifade eden Sarıkoyuncu Değerli, Azınlıklar, Fener Rum Patrikhanesi, nüfus mübadelesi gibi sorunların da etkisiyle iki ülke arasında 1930’lu yıllara kadar gerginliğin devam ettiğini söyledi. “Batı Trakya Rumlara, on iki ada Yunanistan’a ikram edildi”   Değerli, “Bu dönemde İtalya’nın Akdeniz üzerindeki emellerinin iki ülke için ciddi bir tehlike yaratması ve İkinci Dünya Savaşı’nın kapıda olması nedenleriyle Türk-Yunan ilişkileri Mustafa Kemal Atatürk’ün de gerçekçi politikası sayesinde yerini iyi komşuluk ilişkilerine bıraktı. Ayrıca Büyük Fikir, Büyük Mefkûre olarak da bilinen Megali İdea uğruna asırlarca pusuda beklemesini bilen Rumlara, 27 Kasım 1919’da Paris yakınlarındaki Nevily’de yapılan bir anlaşma ile Batı Trakya ikram edildi. II. Dünya Savaşı sonrası İtalyanlar yenildiği için, sahipsiz kalan adalara, Yunanistan sahip çıktı ve Müttefikler 1947’de Paris’te yapılan bir diğer anlaşma ile adaları Yunanistan’a verdi” diye konuştu. “Enosıs, Türkiye’nin müdahalesiyle sonuçsuz kaldı”   On İki Ada’yı da elde eden Yunanistan’ın gözünü Anadolu’ya -İzmir’e, İstanbul’a ve Kıbrıs’a çevirdiğini kaydeden Değerli, 1950’de Yunan Hükümeti’nin Kıbrıs’ı ele geçirmek için Enosis hareketini başlattığını, 15 Temmuz 1974 darbesi ile Enosis’i tamamlamak istemişlerse de Türkiye’nin müdahalesi ile bu isteklerinden sonuç alamadıklarını ifade ederek,” Yunanistan, günümüzde de Megali İdea’nın devamı olarak, Ege Denizi’ndeki kıta sahanlığının yüzde 97’si üzerinde hak iddia etmekte ve karasularını 12 mile çıkarmak iddiası ile Ege Denizi’ni bir Yunan gölü haline getirmek, FIR hattını Ege Hava Sahası üzerinde hükümdarlık iddiasına çevirmek istemektedir. Dedi. “Yunanistan’ın iç ve dış politikası Türkiye eksenli gelişmiştir”   2000’li Yıllarda Türk - Yunan İlişkileri konusunda katılımcıları bilgilendiren DPÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkan Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Caner Cantürk, “Tarih boyunca ağırlıklı olarak Türkiye ile ilişkileri etrafında örünmüş Yunan dış politikası kadar, Yunan iç siyaseti de Türkiye ile olan ilişkilerin daima gölgesinde gelişmiştir” dedi. Cantürk, “ Modern Yunan ulus kimliğinin inşasında da tıpkı diğer Balkan uluslarında olduğu gibi ‘karanlık işgalci’ ve ötekileştirilmiş Türk imajı, tükenmez bir yakıt kaynağını oluşturmuştur. Yunanistan merkezli olarak Türkiye’ye karşı gelişen bu süreç, çok daha kapsamlı bir sürece eklemliydi ve Yunanistan, kendi millî hedeflerini çok aşan bir başka projenin yalnızca bir gölgesi konumundaydı. Yunanistan’ın bu pozisyonu 2000’li yıllardan günümüze de pek değişmez. Aslında Türk - Yunan ilişkileri yüz yıldır sıkıcı bir gerilim filmini yüzlerce kez üst üste izlemeye benzer. AB üyeliğinin vermiş olduğu avantajları sonuna kadar kullanan Yunanistan, Türkiye karşısındaki dezavantajlı konumunu dış politika eksenli olarak dengeleme derdindedir. Türk - Yunan ilişkileri 20. yüzyılın başından itibaren belirli konularda gelişme göstermiştir. Nitekim bunlardan ilki Kıbrıs, ikincisi Ege Denizi, kara suları ve kıta sahanlığı, üçüncüsü de Adalar sorunudur” ifadelerine yer verdi. “Libya ile yapılan anlaşma Türkiye’yi kuşatma çabalarına vurulan darbedir”   Kıbrıs meselesinin 1974 Barış Harekatıyla yeni bir merhale içine girilen temel sorun olduğunu ve halen devam ettiğine değinen Caner Cantürk, “Ege Denizi üzerinde kara sularının 3 milden 6 mile oradan da 12 mile çıkarma çabası yıllardır çekişmeli bir konudur. Bizim için Casus Beli’dir. Kıta sahanlığı Ege üzerindeki yer altı ve yer üstü kaynakların kullanılması meselesidir. Adaların durumuysa Lozan ve 1947 Antlaşmaları’yla Kıbrıs sorunundan sonra ortaya çıkan ve Yunanistan’ın Bozcada, Gökçeada gibi Türkiye’ye egemenliğindeki adaların silahlandırmasını bahane ederek Meis gibi ülkemize çok yakın adaları silahlandırmasıyla başlayan süreci ifade etmektedir. Son birkaç yıldır bu soruna yeni bir, hatta iki sorun daha eklendi. Kuşkusuz bu sorunların birincisi Doğu Akdeniz’dir. Son günlerde bölgede çok önemli bir hamle yapan Türkiye, Libya ile Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması imzalayarak önemli bir hamle yapmıştır. Bu hamle Yunanistan’ın Türkiye’yi hem Ege’de hem de Akdeniz’de kuşatma çabalarına çok büyük darbe vurmuştur. Esasen bu sorun Yunanistan ile diğer sorunlardan ayrı düşünülemez. İkinci sorun ise biraz daha düşük profillidir. Bu da başta Suriye olmak üzere göçmen sorunudur. Elbette ki, Yunanistan’ın Türkiye ile olan sorunlarda Batı’yı yanına almasının yanı sıra PKK ve FETÖ gibi terör odaklarına ev sahipliği yaptığını da ekleyelim ve unutmayalım. İlaveten Yunanistan, Türkiye’nin Karadeniz coğrafyasını Rum Pontus bölgesi olarak tanımlamakta, sözde Yunan ve Rum soykırımı yapıldığı gibi iddiaları taşımaktadır” diye konuştu. Panel soru-cevap kısmı ile son buldu.
Kütahya Dumlupınar Üniversitesi (DPÜ) akademisyenlerinin düzenlediği Türk-Yunan ilişkilerinin ele alındığı panelde konuşan Rektör Prof. Dr. Kazım Uysal, “Yunanistan 100 yıl önce yapmış olduğu görevi şimdi de yapmaya soyundu. 100 yıl önce de maşaydı, şimdi de maşa” dedi.

Panele video konferans yoluyla katılan Rektör Kazım Uysal, "Bilgi zamanında ve yerinde kullanılırsa güzeldir ve alıcı bulur. Arkadaşlarımız tam da bunu yaptı. Malum Türk Yunan ilişkileri günümüzün de gündem maddesi oldu. Üniversitemizde böyle bir panelin düzenlenecek olmasını çok anlamlı buldum. Bu topraklar Yunanlılar tarafından işgal edilmiş, tam kaybettik derken milletimizin kurtuluşu da bu topraklarda olmuştur. Üniversitemiz adını ve simgesini de bu anlamlı kurtuluş mücadelesinden almıştır. Maalesef Yunanistan 100 yıl önce yapmış olduğu görevi şimdi yapmaya soyundu. 100 yıl önce de maşaydı şimdi de maşa. Panelde çok değerli konuşmacılarımız var, sözü onlara bırakıyorum, panelin sunumunu yapacak ve konuşacak arkadaşlara başarılar diliyorum" dedi. Panelde Fen Edebiyat Fakültesi Dekan Yardımcısı ve aynı zamanda Tarih Bölümü Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Arif Kolay’ın moderatör olarak yer aldı.


“Türk evlerine hücum ile ırz ve mal tecavüzlerine kalkıştılar”

 

Arif Kolay Türk - Yunan ilişkilerine dair kısa bir konuşma yaptıktan sonra söz alan DPÜ Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esra Sarıkoyuncu Değerli, 433 yıl Osmanlı idaresinde kalan Yunanistan’ın, 24 Nisan 1830 yılında bağımsız bir devlet haline geldiğinden bahsederek,” Bu tarihten sonra, topraklarını genişletmek için her fırsatı değerlendiren Yunanistan, emperyalist devletlerin desteği ile 15 Mayıs 1919 tarihinde Anadolu’yu işgale başlamıştır. İzmir’e ayak bastıkları ilk gün, yirmisi subay olmak üzere şehrin ileri gelen bazı kişilerini şehit eden Yunanlılar, hemen sonraki günlerde de bu cinayetlerini devam ettirerek pek çok masum kişiyi öldürdüler. Türk evlerine hücum ile ırz ve mal tecavüzlerine kalkıştılar. Aynı zulümleri, işgal ettikleri Aydın, Nazilli, Bergama, Ödemiş, Tire, Menemen, Manisa, Uşak, Kütahya, Eskişehir, Bilecik, Bursa ve Trakya’da da sürdürdüler. Ancak Yunanistan’ın Anadolu üzerindeki istek ve emelleri, Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde silaha sarılan Türk milletinin üç yıl süren direnişi sonucu başarısızlıkla sonuçlanmıştır” dedi.
 

Savaş sonrasında da 24 Temmuz 1923 tarihinde iki ülke sorunlarının da görüşüldüğü Lozan Barış Antlaşması’nın imzalandığını ifade eden Sarıkoyuncu Değerli, Azınlıklar, Fener Rum Patrikhanesi, nüfus mübadelesi gibi sorunların da etkisiyle iki ülke arasında 1930’lu yıllara kadar gerginliğin devam ettiğini söyledi.


“Batı Trakya Rumlara, on iki ada Yunanistan’a ikram edildi”

 

Değerli, “Bu dönemde İtalya’nın Akdeniz üzerindeki emellerinin iki ülke için ciddi bir tehlike yaratması ve İkinci Dünya Savaşı’nın kapıda olması nedenleriyle Türk-Yunan ilişkileri Mustafa Kemal Atatürk’ün de gerçekçi politikası sayesinde yerini iyi komşuluk ilişkilerine bıraktı. Ayrıca Büyük Fikir, Büyük Mefkûre olarak da bilinen Megali İdea uğruna asırlarca pusuda beklemesini bilen Rumlara, 27 Kasım 1919’da Paris yakınlarındaki Nevily’de yapılan bir anlaşma ile Batı Trakya ikram edildi. II. Dünya Savaşı sonrası İtalyanlar yenildiği için, sahipsiz kalan adalara, Yunanistan sahip çıktı ve Müttefikler 1947’de Paris’te yapılan bir diğer anlaşma ile adaları Yunanistan’a verdi” diye konuştu.


“Enosıs, Türkiye’nin müdahalesiyle sonuçsuz kaldı”

 

On İki Ada’yı da elde eden Yunanistan’ın gözünü Anadolu’ya -İzmir’e, İstanbul’a ve Kıbrıs’a çevirdiğini kaydeden Değerli, 1950’de Yunan Hükümeti’nin Kıbrıs’ı ele geçirmek için Enosis hareketini başlattığını, 15 Temmuz 1974 darbesi ile Enosis’i tamamlamak istemişlerse de Türkiye’nin müdahalesi ile bu isteklerinden sonuç alamadıklarını ifade ederek,” Yunanistan, günümüzde de Megali İdea’nın devamı olarak, Ege Denizi’ndeki kıta sahanlığının yüzde 97’si üzerinde hak iddia etmekte ve karasularını 12 mile çıkarmak iddiası ile Ege Denizi’ni bir Yunan gölü haline getirmek, FIR hattını Ege Hava Sahası üzerinde hükümdarlık iddiasına çevirmek istemektedir. Dedi.


“Yunanistan’ın iç ve dış politikası Türkiye eksenli gelişmiştir”

 

2000’li Yıllarda Türk - Yunan İlişkileri konusunda katılımcıları bilgilendiren DPÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkan Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Caner Cantürk, “Tarih boyunca ağırlıklı olarak Türkiye ile ilişkileri etrafında örünmüş Yunan dış politikası kadar, Yunan iç siyaseti de Türkiye ile olan ilişkilerin daima gölgesinde gelişmiştir” dedi.
Cantürk, “ Modern Yunan ulus kimliğinin inşasında da tıpkı diğer Balkan uluslarında olduğu gibi ‘karanlık işgalci’ ve ötekileştirilmiş Türk imajı, tükenmez bir yakıt kaynağını oluşturmuştur. Yunanistan merkezli olarak Türkiye’ye karşı gelişen bu süreç, çok daha kapsamlı bir sürece eklemliydi ve Yunanistan, kendi millî hedeflerini çok aşan bir başka projenin yalnızca bir gölgesi konumundaydı. Yunanistan’ın bu pozisyonu 2000’li yıllardan günümüze de pek değişmez. Aslında Türk - Yunan ilişkileri yüz yıldır sıkıcı bir gerilim filmini yüzlerce kez üst üste izlemeye benzer. AB üyeliğinin vermiş olduğu avantajları sonuna kadar kullanan Yunanistan, Türkiye karşısındaki dezavantajlı konumunu dış politika eksenli olarak dengeleme derdindedir. Türk - Yunan ilişkileri 20. yüzyılın başından itibaren belirli konularda gelişme göstermiştir. Nitekim bunlardan ilki Kıbrıs, ikincisi Ege Denizi, kara suları ve kıta sahanlığı, üçüncüsü de Adalar sorunudur” ifadelerine yer verdi.


“Libya ile yapılan anlaşma Türkiye’yi kuşatma çabalarına vurulan darbedir”

 

Kıbrıs meselesinin 1974 Barış Harekatıyla yeni bir merhale içine girilen temel sorun olduğunu ve halen devam ettiğine değinen Caner Cantürk, “Ege Denizi üzerinde kara sularının 3 milden 6 mile oradan da 12 mile çıkarma çabası yıllardır çekişmeli bir konudur. Bizim için Casus Beli’dir. Kıta sahanlığı Ege üzerindeki yer altı ve yer üstü kaynakların kullanılması meselesidir. Adaların durumuysa Lozan ve 1947 Antlaşmaları’yla Kıbrıs sorunundan sonra ortaya çıkan ve Yunanistan’ın Bozcada, Gökçeada gibi Türkiye’ye egemenliğindeki adaların silahlandırmasını bahane ederek Meis gibi ülkemize çok yakın adaları silahlandırmasıyla başlayan süreci ifade etmektedir. Son birkaç yıldır bu soruna yeni bir, hatta iki sorun daha eklendi. Kuşkusuz bu sorunların birincisi Doğu Akdeniz’dir. Son günlerde bölgede çok önemli bir hamle yapan Türkiye, Libya ile Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması imzalayarak önemli bir hamle yapmıştır. Bu hamle Yunanistan’ın Türkiye’yi hem Ege’de hem de Akdeniz’de kuşatma çabalarına çok büyük darbe vurmuştur. Esasen bu sorun Yunanistan ile diğer sorunlardan ayrı düşünülemez. İkinci sorun ise biraz daha düşük profillidir. Bu da başta Suriye olmak üzere göçmen sorunudur. Elbette ki, Yunanistan’ın Türkiye ile olan sorunlarda Batı’yı yanına almasının yanı sıra PKK ve FETÖ gibi terör odaklarına ev sahipliği yaptığını da ekleyelim ve unutmayalım. İlaveten Yunanistan, Türkiye’nin Karadeniz coğrafyasını Rum Pontus bölgesi olarak tanımlamakta, sözde Yunan ve Rum soykırımı yapıldığı gibi iddiaları taşımaktadır” diye konuştu. Panel soru-cevap kısmı ile son buldu.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve telgrafgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.